30 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Takımın Kaderini Nasıl Etkileyebilirsiniz ?

2 yorum:
İyi akşamlar öncelikle. Türkiye'de derbi olarak görülen bir maç daha sona erdi. Kıyasıya mücadele 3-3 sona erdi. Öncelikle Fenerbahçe ve Beşiktaş'taki futbolcuların hepsini can-ı gönülden tebrik ediyorum. 

Benim bu yazıyı yazma amacım başka. Sahada bir çifte standart mı dersiniz, adam kayırma mı dersiniz, ne derseniz deyin bir adaletsizlik, bir eşitsizlik vardı. Her şeyden önce oyunu kontrol eden hakem diye bir figür yoktu. Evet yoktu. Cesur bir hakem yoktu. Kararları sezebilen, görebilen bir hakem yoktu. Hakem hatasını her zaman anlarım. Her hakem de doğal olarak hata yapar. Ama artık bu hata sınırını geçti.

Fenerbahçe ligde malumunuz lider. Süper bir gidişi var. Beşiktaş maçını da kazansaydı muhtemelen en azından benim gözümde %51 şampiyon olacaktı. Tam da böyle iyi giden bir maçın Fenerbahçe'ye kazandırılmaması bazı büyük güçlerin işi. Belli. Bu olayın azmettiricisi kim bilinmez ama tetiği çeken insanın kim olduğu apaçık bellidir. 

Bugün eğer sahada Fenerbahçe'nin 3 golü verilmeyip, 2 penaltısı es geçiliyorsa bunda hakem hatası falan yoktur. Ne derseniz deyin. Bunda artık art niyet aramaya başlarım ben. İnsanın hakem olabilmesi için de bazı fiziki imkanlara sahip olması gerekir. En azından göz problemi olmaması gerekir. Şu anda profesyonel şartlarda hakemlik yapan bir adamın da göz probleminin olmadığını düşünürsek bu maçta Cüneyt Çakır neye dayanarak bu 5 tane hatalı kararı Fenerbahçe aleyhine vermiştir ?

Oyun içinde gösteremediği kartlarla da gündeme geldi. Daha bu maça atandığında insanların içinde beslediği endişe korkusu bu hakemin ne denli biri olduğunu, ya da ne denli kötü bir hakem olduğunu da gösteriyor bizlere.

Ama bu takım Fenerbahçe. Biz neleri gördük ? Ne darbeler atlattık ? Ne hakemler gördük ? Yukarıda yazmıştım. Fenerbahçe bu maçı kazansaydı %51 benim gözümde şampiyon yazmıştım, demiştim. Ama bu art niyetli oyun yönetiminden sonra sadece benim değil tüm Fenerbahçelilerin gözünde şampiyon Fenerbahçe'dir. Kalben falan da değil ha, cidden şampiyon olacağız. Birilerine, herkese inat daha yüksek sesle bağırıp sesimizi duyurup kanırta kanırta tıpkı 2010-2011 sezonunda olduğu gibi şampiyon olacağız.

Bir hakem bir maçın içine bu kadar mı güzel eder ? Bunun cevabını gördük bu akşam. Ama kendime de kızıyorum. Bu oyunu yöneten sözde adamı futbolculardan daha fazla konuşuyoruz. Lanet olsun bize. O futbolcuların emekleri bir adam yüzünden yok görülecek belki de. 

Ben bugün Kadıköy'de Chelsea'yi 2-1 yendiğimiz maçtaki Fenerbahçe'yi gördüm.
Ben bugün Old Trafford'da Manchester'ı evinde 40 yıl sonra yenen Fenerbahçe'yi gördüm.
Ben bugün ezeli rakibini hezimete uğratıp 6-0 yenen Fenerbahçe'yi gördüm.
Ben bugün Türkiye'nin gururu olarak General Harrington Kupası'nı İngilizler'in elinden alan Fenerbahçe'yi gördüm.
Ben bugün sahada Rıdvan'ı, Aykut'u, Lefter'i, Mehmetçik Basri'yi, Can'ı, Alex'i Tuncay'ı gördüm.

Bu mücadele bize yeter. Bütün art niyetli insanlara, bütün büyük adamlara, bütün kötü güçlere rağmen biz bu sene ŞAMPİYON OLACAĞIZ ! Hem de kanırta kanırta...

Bugün sahada futboldan çok 2-3 adamı konuşuyorsak ve bu 2-3 adam da maçın içine ettiyse sebebi yukarıda bahsettiğim isimdir. Sadece tek bir şey diyeceğim. Bıraksın şu mesleği. Yaramıyor, çekilmiyor. İnsanlara huzur vermiyor.

Son olarak da İngiltere'lerde Liverpool'da ve Chelsea'de oynamış ama bir kırmızı kart bile görmemiş olan ama Türkiye'de bu akşam 4. kırmızı kartını yok yere, saçma bir şekilde gören Raul Meireles'ten bahsetmek istiyorum.

Şu gün şu saatte Fenerbahçe Başkanı olabilseydim saat 23.00'e kadar sözleşmesini feshedip bu takımdan gönderirdim. Bu tip futbolcuların Fenerbahçe'de işi yok. Böyle amatörce davranan, sorumluluk sahibi olmayan insanlar yüzünden bugün Fenerbahçe puan kaybetti. Belki de kazanabileceği bir maçı kazanamadı. Gereksizsin Meireles. Çok gereksiz hem de.

Sözlerimi sonlandırırken bu yazıyı bir sitem olarak da bir içini dökme olarak da algılayabilirsiniz. Benim amacım sadece bir takımın kaderini ne denli etkileyebilirsiniz sorusunun cevabını yazabilmekti. Yazdığımı düşünüyorum. Son olarak ;

3 gol 2 penaltı 
Devamını Oku »

25 Kasım 2013 Pazartesi

AMAN TADIMIZ KAÇMASIN!

Hiç yorum yok:
Fenerbahçe Ülker artık büyük takım kaprisine girip maç mı seçiyor demeliyim yoksa oyuncularda bu maç özelinde mi bir problem vardı demeliyim bilmiyorum, bu ayrımı yapmaya çalışıyorum. Önce Tofaş maçı sonra Telekom maçının ilk yarısı şimdi de Banvit maçı. Telekom maçının ilk yarısını tenzih etmekle birlikte diğer iki maçta takımın en fazla sıkıntı çektiği konu kısa oyuncu savunması oldu. Tofaş maçında Demon’un muhteşem yüzdesi, dün Rowland’ın müthiş yüzdesi ve iki takımın da kısa oyuncularının maç genelindeki yüksek yüzdesi ne yazık ki tesadüf değil. Takımların performanslarında elbette iniş çıkışlar olabilir ancak inişlerin bu kadar sert ve sıkıntılı olması beni biraz kaygılandırıyor. Şimdi biraz daha detaylara girelim. 

Basketbolda oyuncularınızın kalitesi rakipten ne kadar düşük olursa olsun, oyuncularınızı savunma yapmaya ikna ettiğiniz an, her topun arkasında sonuna kadar durmayı öğrettiğiniz an sizden çok daha kaliteli takımlara bile ciddi sıkıntılar yaratabilirsiniz. Aslında bire birde geçilmemek bu oyunun temel argümanı diyebilirim. Bunun akabinde de o sihirli kelime ortaya çıkıyor işte: Konsantrasyon. Banvit maçında Fenerbahçe Ülker oyuncularından kaç tanesi sahadaki oyuna odaklanabilmişti, kaçının yüzde yüzü sahadaydı bunun cevabını vermek çok güç. Çok az da olsa Euroleague maç takvimi ile lig takvimini çok yakın ve sıkışık olmasının bu konsantrasyon kaybında etkili olduğunu düşünsem de bence takım maç seçmeye başlamış. Dozunu iyi ayarlayabildiğiniz an maç seçmek sanılanın aksine faydalı bir reaksiyondur aslında. Euroleague’de herhangi bir takımla oynarken takımın sahip olduğu mental güç ile ligdekini kıyaslamamak gerektiğini düşünsem de bu konuda hala dengeyi sağlayamadık. Açık konuşup örnek vermek istiyorum: Linas Kleiza’nın kötü performansını meşru kılması açısından söylemiyorum ancak o adam maç seçebilir. Ciddi bir diz sakatlığından yeni gelmiş yıldız bir oyuncudan Barcelona maçı oyun konsantrasyonu ile Banvit maçı oyun konsantrasyonunun aynı olmasını bekleyemezsiniz. Koçun onu sahada tutup kazanmaya çalışması, ritim bulması için oynatması hepsi çok doğru hamleler. Linas’a şimdilik olumsuz anlamda bir şeyler yazmak niyetinde değilim. Bakın, Linas maç seçebilir, Bojan maç seçebilir ama on sekiz yaşındaki Kenan Sipahi ile Metecan Birsen maç seçemez. Kendilerini kanıtlamak, genç yaşlarında sahada maksimumunu verebilmek, kalıcı olabilmek için aldıkları her saniyeyi pozitif kullanmak zorundalar. Burada derdim onları kendi çapımda idam etmek ve sair asla değil, aksine özellikle Metecan’ı çok beğenen ve adeta dilosu olan bir insanım ancak iki oyuncunun da Euroleague’de aldıkları sürelerde yaptıklarına ve nispeten daha kolay lig maçlarında yaptıklarına bakın. Bu durumdan Fenerbahçe Ülker kısa dönemde zararlı çıkar ancak uzun vadede kaybeden kendileri olur. 
 
Kısa oyuncu savunmasının temel noktası maça odaklanmaktır. Takımın savunma lideri Bo Mccaleb’in Euroleague maçlarındaki performansını ve Banvit maçındaki durumunu düşününce aklıma sadece yeterince odaklanmadığı geliyor ne yazık ki. Tüm oyunculara sirayet eden bu durumda koçun da düşüncesinin payının olduğunu düşünüyorum. Zeljko  Obradovic’i takip eden, takımlarıyla ilgilenen herkes ‘’of-season’’ maçlarının onun için çok çok kıymetli olmadığını biliyordur zaten. Burada değinmek istediğim noktalardan birisi de şu: Sene başında takımın ilk başlarda hücum setleri üzerinden yürüyeceğini, savunma aksiyonlarının tam şeklini almasının ocak ayı ortasını bulacağını söylemiştim. Hücum planlarında şu ana kadar ciddi bir aksaklık yaşamadık ancak savunmada hemen hemen her maçta Gasper Vidmar’ın süre almadığı bölümlerde sıkıntı yaşadık. Evet, daha yeni bir takımız ve savunmada işler oyuncu yapımızın sonucu olarak da çok iyi gitmiyor, bu çok açık. Durum bu kadar netken koçun Banvit maçı özelinde neden Gasper’i tribüne çıkarttığını anlayabilmiş değilim.

Mantıklı bir açıklama da bulamıyorum açıkçası ama Zeljko neylerse güzel eyler diyerek ceketimi iliklemekten de kendimi alıkoyamıyorum. 

Önümüzde çok kritik Barcelona, Cska ve Galatasaray maçları var. Takımın Banvit maçının getirdiği derslerle birlikte iyi bir karakter koyacağına inanıyorum. Kafamı yastığa koyup düşündüğümde şu üç maçı kazanmamak için ciddi bir dezavantajımız olduğunu da düşünmüyorum yeter ki takım inansın, son topa kadar elleri sürekli çalıştırsın, ayaklar savunmada geriye gitmesin. 

Not: Tofaş ve Banvit maçlarındaki rakibin yüksek dış şut yüzdesini sadece günüde olmalarıyla açıklamak kolaya kaçmak olur. Savunmada yeteri kadar ortaya emek koymadık ve karşılarında duramadık hal böyle olunca da şut yüzdeleri oldukça yükseldi. Önümüzdeki bu üç maçlık zorlu virajda kaderimizi hücumdan çok savunmada ne kadar karakter koyabileceğimiz belirleyecek. Rastgele loriler.
 
   
                                                                                               
                                                                          
                                                                                                                                   Saygılarımla...
 



 
Devamını Oku »