15 Şubat 2015 Pazar

Ara transfer dönemi bilançosu

Hiç yorum yok:
Avrupa’da bir transfer dönemi daha sona erdi. Piyasada yine milyon Eurolar döndü. Kulüpler kadrolarını güçlendirdi, oyuncular kariyerlerinde yeni sayfalar açtı. Bizde sizler için Avrupa’nın önde gelen liglerinin transfer bilançolarını sizler için değerlendirdik.


Avrupa’nın 5 büyük liginde (Premier League, La liga, Bundesliga, Serie A ve Ligue 1) 2014-2015 sezonu ara transfer dönemi geçtiğimiz sezona göre çok daha hareketli geçti. Futbol ekonomi ajansı Soccerex transferde harcanan ücretlerin rakamlarını açıkladı. Bu 5 ligin takımları transfere toplamda 380 milyon Euro harcadı. Bu da geçen sezona göre % 48'lik bir artış anlamına geliyor. Geçen sezon harcanan toplam ücret 257 milyon Euro’ydu. Türkiye’de ise, Avrupa’nın önde gelen liglerinin aksine takımlar bu transfer döneminde daha az harcama yaptı. 2013-14 sezonu ara transfer döneminde 25 milyon Euro’ya yakın para harcanırken bu sezon Süper lig ekipleri sadece 12 milyon Euro harcandı. Yani yaklaşık % 50'lik bir düşüş yaşandı.
Her transfer dönemi olduğu gibi yine en çok harcama yapan takımlar Premier League takımları oldu. İngiliz takımlar ara transfer döneminde tam 162 milyon Euro harcadı. Premier League'i 74 milyon euroluk harcamayla Bundesliga takip ediyor. 3. sırada 62 milyon Euro harcamayla Serie A olurken, 59 milyon Euro harcamayla La liga 4. sırada yer aldı. Fransa Ligue 1 ise 23 milyon euroluk harcamayla 5. sırada yerini alıyor. Süper lig ise Almanya 2. liginin (12,5 milyon Euro) ardından 12 milyon euroluk harcamayla 7. sırada yer aldı.

Transfer şampiyonu Wolfsburg
Beklenildiği gibi transfere yine en çok harcama yapan kulüpler sıralamasında Premier League ekipleri dikkat çekiyor, ilk 10 içerisinde tam 5 İngiliz kulübü bulunuyor. Ancak ilk sırada ki takım bu sefer Alman oldu. Sürpriz bir şekilde Schurrle'yi kadrosuna katan Wolsfburg 35 milyon Euro harcamayla en çok para harcayan kulüp oldu. Listenin 2. sırasında ise Schurrle'yi Wolfsburg'a satan Chelsea var. İngiliz devi Cuadrado transferi için 34 milyon Euro bedel ödedi. Chelsea 3. sırada yakından takip eden kulüp ise bir başka İngiliz devi Manchester City. Wilfried Bony'yi kadrosuna katan City 31 milyon euroluk harcama yaptı.

4. sırada ise ilginç bir şekilde Valencia yer alıyor. Son zamanlarda ekonomik sıkıntılar çeken İspanyol ekibi, Enzo Perez transferi için 25 milyon Euro harcadı. Listenin 5. sırasında bu sezon Serie A'da şampiyonluk hedefleyen Roma var. Doumbia, Ibarbo, M'Biwa ve Mendez transferiyle dikkat çeken İtalyan ekibin ara transfer döneminde kasasından 23 milyon Euro çıktı. 6. sırada ise ilk sıralarda görmeye alışkın olduğumuz Real Madrid var. Los Galacticos daha çok genç oyunculara yatırım yaptı. Lucas Silva ve Odegaard'ı kadrosuna katan Real Madrid transfere 19 milyon Euro harcadı. 7. sırada yine genç oyunculara yatırımlar yapan başka bir kulüp yer aldı. Arsenal, Gabriel Paulista ve Bielik transferleri için 18 milyon Euro harcadı. 8. sırada son zamanlarda Finansal Fair Play uygulamasıyla sıkıntı çeken Monaco var. Ligue 1 ekibinin Bernardo Silva transfer için kasasından 15 milyon Euro çıktı. Son olarak listenin son 2 sırasında iki İngiliz kulübü yer aldı, Crystal Palace 14 milyon euroluk harcamayla 9. Southampton ise 12 milyon euro harcamayla 10. sırada yer aldı.


Listede herhangi bir Türk takımı ise bulunmuyor. Süper ligde en çok para harcayan kulüp kadrosuna Erkan Zengin, Aytaç Kara, Hakan Arıkan ve Uğur Demirok katan Trabzonspor oldu. Trabzonspor bu oyuncular için yaklaşık 6 milyon Euro harcadı.

En çok gelir elde eden kulüpler
Mourinho'nun takıma gelmesiyle birlikte transfer dönemlerini oldukça hareketli geçiren Chelsea bu transfer döneminde de en çok harcayan kulüpler arasında bulunmasının yanı sıra en çok gelir elde eden kulüp konumunda. Schurrle ve Bertrand gibi oyuncuları satan İngiliz devi 47 milyon Euro gelir elde etti. Listenin 2. sırasında ise görmeye alışık olduğumuz Benfica kulübü var. Özellikle Enzo Perez'in satışıyla dikkat çeken Portekiz ekibi ara transfer döneminde 41 milyon Euro gibi önemli bir gelir elde etti. 34 milyon Euro gelir ile 3. sıradaki kulüp ise Cuadrado'yu Chelsea'ye satan Serie A ekiplerinden Fiorentina. 4. sırada bulunan takım ise Wilfried Bony'yi 31 milyon Euro’ya Manchester City'ye satan Swensea City. Listede Villareal 14 milyon Euro gelir elde ederek 5. sırada yer buldu, İspanyol ekip Gabriel Paulista transferinden yaklaşık 12 milyon Euro gelir elde etti.

6. sırada Doumbia'yı Roma'ya satarak 13 milyon € gelir elde eden Cska, 7. sırada 12 milyon € gelir ile Serie A ekiplerinden Sampdoria, 8. sırada ise 11 milyon € gelir ile İngiliz devi Manchester City yer aldı. 7 milyon € gelir ile 9. sırada M'Biwa'yı Roma'ya satan Newcastle yer alırken, 6 milyon Euro gelir ile 10. sırada La liga ekiplerinden Malaga yer buldu.

Süper ligde en çok gelir elde eden kulüp ise Aytaç Kara ve Erkan Zengin'i Trabzonspor’a satan Eskişehirspor oldu, Eses yaklaşık 5 milyon Euro'luk bir parayı kasasına koydu.

Süper lig transfer bilançosu
Türkiye futbol federasyonunun açıkladığı rakamlara göre devre arası 18 süper lig takımı 23'ü yabancı olmak üzere toplam 89 transfere imza attı. Daha önce belirttiğimiz gibi en çok para harcayan kulüp 5,5 milyon Euro ile Trabzonspor olurken, yaklaşık 2 milyon Euro harcamayla Beşiktaş en çok para harcayan 2. takım oldu. Kara kartal Milosevic, Opare ve Tolgay Arslan’ı kadrosuna kattı. Fenerbahçe ve Galatasaray ise devre arasını transfer yapmadan kapattı.
Harcamalara baktığımızda düşüş olduğunu söyleyebiliriz, geçen sezon yaklaşık 25 milyon Euro harcayan Süper lig ekipleri bu transfer döneminde sadece 12 milyon Euro harcadı ve en çok para harcayan kulüpler sıralamasında Avrupa'da 7. Dünya sıralamasında ise 11. sırada yer aldı. 


Bu düşüş son zamanlarda ki kulüplerin çektiği ekonomik sıkıntılardan olsa gerek, finansal açıdan Süper lig ekipleri oldukça zorluk çekiyor. Dileğimiz bu sorunun çözülmesinden yana, kulüplerimiz ve taraftarları adına çok daha iyi transfer dönemleri görmesinden yana.
Devamını Oku »

5 Şubat 2015 Perşembe

Juan Roman Riquelme: "El Señor Futbol"

2 yorum:
Dünya da milyonlarca insanın uğrunda ölebileceği bir spordur futbol. Efsane hoca Bill Shankly'nin de dediği gibi "Bazıları futbolun ölüm-kalım meselesi olduğunu söylerler, size temin ederim ki bundan daha fazlasıdır."  Her çocuk ülkesi fark etmeksizin doğuştan futbolcudur, sokaklarda kendilerine bir idol benimserler ve onun peşinden giderler. Ama idol kim olursa olsun her çocuğun ortak hedefi bellidir. "Futbolcu olursam 10 numarayı giyeceğim." Her çocuğun hayalini süsleyen bu 10 numaralı forma şüphesiz bu sporun en anlamlı rakamıdır. 10 numarayı hakkıyla taşıyan futbolcular ise genellikle kulüpleri tarafından 'efsane' sıfatına layık görülürler. Bireysellikten sıyrılıp takım oyununa doğru evirilen günümüz futbolun da 10 numaraların da rolü görece olarak azalmaya başlamış durumda. Giderek azalan 10 numaraların içinden bir efsane daha ellerimizin arasından kayıp gitti. 37 yaşındaki Juan Roman Riquelme, geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıklayarak çoğu insanı üzdü. Her zaman sevindiren adam bu sefer üzdü. Bu yazımda Riquelme'nin hayat basamaklarını birer birer nasıl tırmandığını ve zirveye yükselişini anlatacağım.

İlk Yıllar ve Riquelme'nin Şov Dünyasına Girişi
1978 yılının Haziran ayının son günlerinde ilk çocuklarını dünyaya getiren Riquelme ailesi için o sıralar belli başına önemli şeyler vardı. Aşırı şekilde fakir bir yaşam süren aile çocukların karnını nasıl doyuracaklarını düşünürken diğer yandan Arjantin'in Dünya Kupası finalindeki neticesi merak ediliyordu. Bu dünya kupası zaferinin önümüzdeki yıllarda birçok Arjantinli gence ilham kaynağı olduğunu düşünürsek önemini anlayabiliriz.

Güney Amerika'dan yetişen her çocuk gibi yürümeye başladığı andan itibaren futbola merak salan Riquelme doğduğu yer olan San Fernando'daki kulüplerde top koşturmaya başladı. Yeteneği sayesinde kısa sürede ülke futbolunun birçok takımının dikkatini çekmeyi başaran Riquelme tercih hakkını Argentinos Juniors'dan yana kullanıp 1992 senesinde takıma katıldı. Riquelme, Argentinos alt yapısında yaşıtlarına oranla gösterdiği üstün yeteneği ve zekasıyla kısa sürede büyük takımların dikkatini çekmeyi başaracaktı.
Boca Juniors Yılları ve Yükseliş
Büyük takımların dikkatini çekmeyi başaran Riquelme için devrede olan kulüplerin River Plate ve Boca Juniors olduğunu göz önüne alırsak genç oyuncunun ne kadar büyük iş başardığını anlayabiliriz. Boca genç oyuncunun aklını çelerek astronomik bir bedelle kadrosuna katarken Riquelme kendini 17 yaşındayken ülkenin en büyük 2 takımından birinde buluyordu. Boca altyapısında gösterdiği performansla kısa sürede A takıma çıkmayı başaran Riquelme Boca formasıyla ilk resmi maçına 10 Kasım 1996'da Union de Santa Fe karşısında çıkıyordu. Takip eden haftalarda Huracan'a karşı bir de gol atarak kısa zamanda taraftarların dillerine pelesenk olmayı başaran Riquelme, o sezonu toplamda 22 maçta 4 gol atarak tamamlıyordu. İlerleyen sezonlarda takımın saha içindeki lideri rolünü üstlenmeyi kendine görev edinen Riquelme, 1998 yılından itibaren Avrupa kulüplerinin de mercek altına gireceği o performansı göstermeye başlıyordu. Boca formasıyla 98 Apertura ve 99 Clausura'yı kazanma başarısı gösteren Riquelme 2000 Apertura'yı da kazanıyordu. Riquelme artık toy bir genç olmaktan çıkmış, süperstara evirilme noktasına ulaşmıştı. Kıta futbolunun en önemli kupasında Copa Libertadores'te 2000 yılında Palmeiras'ı yenerek şampiyon olan Boca da Riquelme, bir üst satırlarda belirttiğim süperstar olma evresine ilk adımını atmıştı. Takip eden aylarda Kıtalararası Kupa da Real Madrid'i yenerek şampiyon olan Boca Juniors aynı sezonun bitiminde Copa Libertadores'i Cruz Azul önünde tekrar kazanarak üst üste 2 sezonda da zafere ulaşmayı başarıyordu. Riquelme kısa süre içinde müzesine 5 önemli kupa koymuştu bile! Kişisel ödüllere de doymayan Riquelme 2 sene üst üste ülkenin en iyi futbolcusu seçilmiş ve kişisel başarılarına 2001 yılında bir de "Güney Amerika'nın en iyi futbolcusu " ödülünü eklemişti. Ancak her masalın sonu olduğu gibi Riquelme'nin Boca masalının da bir sonu olacaktı. Kısa süre içinde Avrupa futbolunun önde gelen takımlarının dikkatini çekmeye başaran Riquelme birçok kulübün rüyası olmayı başarmıştı. Atletico Madrid'e mi gidecek Real Madrid'e mi yoksa Barcelona'ya mı gidecek derken Arjantinli yıldız kafasına Barcelona ismini kazımıştı. Riquelme'nin Barcelona'ya gitmeyi istediği kadar Boca taraftarları istemiyordu elbet. Transfer görüşmeleri yapıldığı sırada Riquelme'nin kardeşlerinden biri kaçırılır ve karşılığında para istenir. Hala tam kanıtlanamamış olsa da bu işi Boca taraftarlarının yaptığı söylenir efsanelerde. Kardeşinin parasını ödeyen Riquelme kendisini İspanya'nın gösterişli şehri Barcelona da bulur ve Avrupa futboluna adımını atar.
Barcelona ve Avrupa Futboluna Adım Atış 
Katalan ekibine transfer olan Juan Roman Riquelme Güney Amerika'daki bulduğu serbestliği ve rahat ortamı burada bulamayacağını biliyordu ancak elbette bu kadar fazlasını beklemiyordu. Hollanda Milli Takımı'ndan kötü hatıralarla ayrılan Louis Van Gaal Barcelona'nın teknik direktörüydü ve Riquelme'ye Güney Amerika da oynadığı serbest roldeki kadar rahat ettirmeyeceğini ilk günden belli ediyordu. Barcelona yılları kötü geçen çoğu futbolcu gibi 'sistemin kurbanı olan' Riquelme çoğu zaman mevkisinin dışında oynadı ve istenmeyen adam oldu. Barcelona kariyeri şüphesiz hayatının en kötü günleri olan Riquelme sezon bitiminde kiralık olarak Villarreal'in yolunu tutacaktı. 
Villarreal ve Mucize Başarılar
Ronaldinho'yu kadrosuna katan Barcelona yabancı sınırında hakkını doldurduğu için bir boş yer açmak zorunda kalıyordu ve bu ismi Riquelme'den yana kullanıp Arjantinli oyuncuyu Villarreal'e yolluyordu. Tıpkı kendisi gibi Avrupa futboluna hayal kırıklığı ile başlayan Diego Forlan ile aynı takımı paylaşan Riquelme 2003-2004 sezonunda La Liga'da çıktığı 33 maçta toplam 8 gol atmayı başararak takımını ligin 8. sırasına taşıyan temel elemanlardan biri olmuştu. Takip eden sezonda ligde 15 gol atmayı başaran Riquelme takımının sezonu Barcelona ve Real Madrid'in arkasında 3. sırada tamamlayıp Şampiyonlar Ligi vizesi almasını sağlamıştı. La Liga'da yılın en iyi yabancı futbolcusuna verilen Don Balon Award ödülüne layık görülen Riquelme, aynı zamanda MARCA tarafından "En Artistik Futbolcu" seçiliyordu. Riquelme, yine aynı yıl içinde seçilen FIFA Yılın Oyuncusu ödülüne de aday gösterilecekti. 30 futbolcu arasında 16. olmayı başaran Riquelme'nin Avrupa futboluna ne kadar kötü giriş yaptığını göz önüne alırsak gösterdiği çıkış takdire şayandı. 

2005-2006 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde boy gösterecek olan Villarreal herkesin de beklediği gibi Riquelme'nin haklarını Barcelona'dan satın alıp Arjantinli futbolcuyu artık %100 "kulübün oyuncusu" yapıyordu. O sezon ligde Avrupa potasının dışında kalsalar da Avrupa arenasında inanılmaz işlere imza atan Riquelme ve arkadaşları Lille, Benfica ve Manchester United'ın bulunduğu gruptan sadece 1 gol yiyerek lider olarak çıkmayı başarıyordu. 2.turda karşılarına gelen İskoç Rangers'ı deplasman golü kuralıyla elemeyi başaran İspanyol ekibi çeyrek finale yükseliyordu. Çeyrek finalde İtalyan devi Inter ile karşılaşan Villarreal deplasmandaki maçı 2-1 yitirse de Madrigal'de üstün oyun sergileyip 1-0 ile yarı final biletini kapan taraf oluyordu. Yarı finalde Arsenal ile karşılaşan Villarreal Highbury'de ki ilk maçı Kolo Toure'nin attığı golle 1-0 mağlup tamamlıyordu. El Madrigal'de oynanan rövanş belki de tarihin en dramatik anlarından birine sahne oluyordu. 0-0 devam eden maçın son dakikasında penaltı kazanan Villarreal'de topun gerisinde Riquelme vardı. Arjantinli oyuncu kendisinden beklenmeyeni yapıp penaltıyı kaçırırken Villarreal tarihi bir fırsatı geri tepip Şampiyonlar Ligi'nden eleniyordu. Yine de herkes onların gruplardan elenmesini öngörürken yarı final oynayan Riquelme ve arkadaşları çok büyük iş başarmıştı. 2006-2007 sezonu devam ederken Boca Villarreal'ın kapısına 5 aylık kira teklifi ile geliyordu ve Villarreal, bu teklifi kabul ediyordu. Riquelme yuvaya geri dönüyordu.
Tekrardan Boca ve Topraklara Dönüş
Resmi olarak 2007 Şubat'ta Boca'ya tekrardan katılan Riquelme'nin geri dönüşü olay yaratmıştı. Taraftarlar yıldız oyuncuyu tekrardan bağrına basarken Riquelme özlediği topraklara daha da önemlisi özlediği mevkisine serbestliğe geri dönmüştü. Boca o sezon bitiminde Copa Libertadores'i Gremio önünde kazanırken Riquelme turnuvanın en iyi oyuncusu ödülüne layık görülmüştü. Kısa zamanda bu kadar görkemli bir başarıya imza atmayı başaran Riquelme'yi kulübü Villarreal bırakmak istemiyordu. 2007-2008 sezonuna Arjantinli oyuncu İspanya'da başlıyordu. Boca Villarreal'in kapısına birden fazla teklif ile defalarca gelse de Villarreal son sözünü söylemişti. Ancak Riquelme oynadığı futbolla İspanya'da daha fazla bulunmak istemediğini belli ediyordu. 2008 yılının ilk günlerinde Arjantin futbol tarihinin en yüksek bedeline tekrardan efsane olduğu kulübünün yolunu tutuyordu.

İstediği ortamda, sevdiği kulüpte ve istediği gibi oynatılınca fark yaratmaya başlayan Juan Roman Riquelme Boca formasıyla Apertura 2008'i kazanmayı başarıyordu. O yılın yaz aylarında oynanan Recopa Sudamericana da Arsenal'ı 2 maç sonunda toplamda 5-3 ile geride bırakan Boca Juniors bu kupayı da kazanırken Riquelme müzesine farklı bir başarı daha ekliyordu. 2008 yılında ülkenin en iyi futbolcusu ödülünü bir kez daha kazanan Riquelme'nin ilerleyen yıllarda kendi performansında da belirgin bir düşüş olan Riquelme bu düşüşü takımına da yansıtıyordu ve Boca yılı kupasız kapatıyordu. Ancak son kurşunlarını atmak için bir kalkış daha gerçekleştiren Tangocu, Apertura 2011'i kazanan takımda yine yeniden yıldızlaşmayı başarıyordu. Sezon sonunda yine ülkenin en iyi futbolcusu ödülüne toplamda 4. kez layık görülmüştü. 2011-2012 sezonunda Racing Club önünde Arjantin kupasını da kazanan Boca Juniors'ta yıldız oyuncu Riquelme'nin son kupası olacaktı. Kendisini 2012-2013 sezonunda farklı kıtalardan birçok takım istese de Riquelme Arjantin'den ayrılmayı istemiyordu. Nitekim Boca formasıyla hayalini kurduğu çoğu şeyi yapmayı başaran yıldız oyuncu 17 Temmuz 2014 tarihinde futbola altyapısında başladığı Argentinos Juniors'a imza atıyordu. 

Juan Roman Riquelme: "El Señor Futbol"

Argentinos formasıyla çok uzun bir süre geçirmeyen Riquelme'nin kapısı 23 Ocak tarihinde Paraguay kulübü Cerro Porteno tarafından çalınıyordu. Cerro haftalık 110.000 dolar gibi çılgın bir rakamı Riquelme'ye vermeye hazırdı bile ama Tangocu kararını çoktan vermişti. 25 Ocakta ESPN'e yaptığı bir açıklamayla futbol yaşantısına son verdiğini açıklayan Riquelme ayrıca bu yaşta kendisine güvenmeyi sürdüren Cerro'ya da şükranını bildiriyordu. Bir bakıma giderek azalan 10 numaraların içinden bir 10 numara daha ellerimizin arasından kayıp gitmişti.
Devamını Oku »

2 Şubat 2015 Pazartesi

Marsilya'da Performans Düşüklüğü

Hiç yorum yok:
Sezonun ilk yarısında fırtınalar estiren Marsilya ligin 2. yarısına çok kötü bir başlangıç yaptı. Bielsa'nın öğrencileri geçtiğimiz aylara nazaran, ocak ayında oldukça kötü sonuçlar elde etti.


Önce Fransa kupasında 4.lig ekiplerinden Grenoble'a elenmesi, hemen ardından Montpellier deplasmanında alınan 2-1'lik mağlubiyet takımın durumu hakkında soru işaretlerine neden açmıştı zaten. Marsilya ertesi hafta Velodrome'da Guinguamp'a karsı 2-1 kazansa da takımın sergilediği futbol taraftarı hiç mutlu etmemişti. Takımın As oyuncularından Andre Ayew ve Nicolas N'Koulou'nun Afrika kupasında bulunmasından dolay maçlara bu iki oyuncudan yoksun çıkan Marsilya, Nice deplasmanından da eli boş döndü. Marsilyalı futbolcular yine 2-1'lik mağlubiyet ile ayrıldı sahadan ve lider Lyon'un 4 puan gerisine düştü. Marsilya bu hafta ise evinde ligin 18. sırasında bulunan Evian'ı ağırladı. Yine ligin ilk yarısında oynanan futboldan uzak görüntü vardı sahada. Marsilyalı futbolcular maçı Gignac'ın penaltıdan kaydettiği golle 1-0 kazanmasını bildi ve evinde üst üste 11. galibiyetine imza attı. Ancak sergilenen kötü futbol ne taraftarı mutlu etti, ne de Bielsa'yı.

Bu düşüş neden?
Birkaç ay önce rakip takımları ezici bir futbol ile yenen, ofansif, baskılı ve mücadeleci bir oyun sergileyen Marsilya, bugünlerde gol dahi atmakta zorlanıyor. Bunun birçok sebebi var aslında. Öncelikle takımın önemli oyuncularından Andre Ayew ve Nicolas N'Koulou'nun Afrika Kupası’nda bulunmasını Marsilya’nın bu performans düşüklüğünün bir nedeni olarak sayabiliriz. Zira bu iki oyuncunun takıma ofansif de defansif anlamda katkıları oldukça önemli. Ayew attığı goller ve yaptığı asistlerin yani sıra hücumda ki etkili oyunuyla takımına büyük fayda sağlıyor. N'Koulou ise Bielsa’nın oynattığı 3'lü savunmanın lideri. Tecrübeli oyuncu ligin ilk yarısında savunmada takımın bel kemiğiydi. Eksikliği çok hissediliyor. Marsilya bu iki oyuncunun dönüşünü sabırsızlıkla bekliyor.
Takımda değişen bir diğer şey ise Gignac'ın performansı. Yıldız golcü ligin ilk yarısının aksine gol anlamında daha kısır bir 2. yarı yaşıyor. Gignac aslında ilk yarının sonlarına doğru performans düşüklüğü yasamaya başlamıştı ve bu düşüş ligin ikinci yarısında da aynen devam ediyor. Gignac’ın toparlanması ve sezon başında yakaladığı başarılı grafiği tekrar yakalaması Marsilya için çok önemli bir kazanç olur. Özellikle gol yollarında son zamanlarda sıkıntı çeken bu takım için.

Bu eksiklikler doğal olarak takımın taktiği açısından da bazı sorunlara neden açtı.
Marsilya’nın bu sezonki kadrosu, 3-3-3-1 diziliş seklinde maçlara çıkan Bielsa takımına önde büyük pres yaptırıyor. Ofansif oyuncular Ayew-Payet-Thauvin üçlüsü 3. bölgede çok hareketliler ve takımın oyun kurma görevini üstleniyorlar. Ancak ligin 2. yarısı başladığından bu yana ve Ayew'in eksikliği ile birlikte ofansif oyuncular (Thauvin-Payet-Michy) aynı görüntüyü veremiyor. Ligin ilk yarısına nazaran daha az pres yapıyorlar ve 3. bölgede daha az hareketlik var. Dolayısıyla Marsilyalı futbolcular oyun kurmakta zorlanıyor. Geride oyun kurma görevini üstlenen Imbula önde pas atacak oyuncu bulmakta zorlanıyor ve uzun oynama mecburiyetinde kalıyor. Bu da oyun anlamında kötü sonuçlara neden açıyor. Takım üretemiyor ve gol atmakta oldukça zorlanıyor. Ayrıca defansif anlamda da sorun yaşıyor Marsilya. Maç başı top kazanma oranında da ilk yarıya göre önemli düşüş var. Takım daha az pres yapıyor ve daha az top kazanıyor.

Marsilya, Velodrome'da oynanan maçları iyi veya kötü kazanmayı başarıyor. Ancak deplasmanlarda büyük sıkıntı çekiyor. Bu sezon Marsilya’nın adeta deplasman 'fobisi' var. Takımın deplasmanda maç başı puan oranı sadece 1,3. Bu kötü sonuçlara Bielsa henüz çare bulamadı. Devre arasını da transfersiz geçen Marsilya, N'Koulou ve Ayew'in dönüşlerini dört gözle bekliyor. İlk yarıdaki başarılı grafiği yeniden yakalamayı hedefliyor. Bakalım sezonun geri kalan kısmında Bielsa ve öğrencileri yeniden bir çıkış yakalayabilecekler mi?
Devamını Oku »