Basketbolda oyuncularınızın kalitesi rakipten ne kadar düşük
olursa olsun, oyuncularınızı savunma yapmaya ikna ettiğiniz an, her topun
arkasında sonuna kadar durmayı öğrettiğiniz an sizden çok daha kaliteli
takımlara bile ciddi sıkıntılar yaratabilirsiniz. Aslında bire birde geçilmemek
bu oyunun temel argümanı diyebilirim. Bunun akabinde de o sihirli kelime ortaya
çıkıyor işte: Konsantrasyon. Banvit maçında Fenerbahçe Ülker oyuncularından kaç
tanesi sahadaki oyuna odaklanabilmişti, kaçının yüzde yüzü sahadaydı bunun
cevabını vermek çok güç. Çok az da olsa Euroleague maç takvimi ile lig
takvimini çok yakın ve sıkışık olmasının bu konsantrasyon kaybında etkili
olduğunu düşünsem de bence takım maç seçmeye başlamış. Dozunu iyi
ayarlayabildiğiniz an maç seçmek sanılanın aksine faydalı bir reaksiyondur
aslında. Euroleague’de herhangi bir takımla oynarken takımın sahip olduğu
mental güç ile ligdekini kıyaslamamak gerektiğini düşünsem de bu konuda hala
dengeyi sağlayamadık. Açık konuşup örnek vermek istiyorum: Linas Kleiza’nın
kötü performansını meşru kılması açısından söylemiyorum ancak o adam maç
seçebilir. Ciddi bir diz sakatlığından yeni gelmiş yıldız bir oyuncudan Barcelona
maçı oyun konsantrasyonu ile Banvit maçı oyun konsantrasyonunun aynı olmasını
bekleyemezsiniz. Koçun onu sahada tutup kazanmaya çalışması, ritim bulması için
oynatması hepsi çok doğru hamleler. Linas’a şimdilik olumsuz anlamda bir şeyler
yazmak niyetinde değilim. Bakın, Linas maç seçebilir, Bojan maç seçebilir ama
on sekiz yaşındaki Kenan Sipahi ile Metecan Birsen maç seçemez. Kendilerini
kanıtlamak, genç yaşlarında sahada maksimumunu verebilmek, kalıcı olabilmek
için aldıkları her saniyeyi pozitif kullanmak zorundalar. Burada derdim onları
kendi çapımda idam etmek ve sair asla değil, aksine özellikle Metecan’ı çok
beğenen ve adeta dilosu olan bir insanım ancak iki oyuncunun da Euroleague’de
aldıkları sürelerde yaptıklarına ve nispeten daha kolay lig maçlarında
yaptıklarına bakın. Bu durumdan Fenerbahçe Ülker kısa dönemde zararlı çıkar
ancak uzun vadede kaybeden kendileri olur.
Kısa
oyuncu savunmasının temel noktası maça odaklanmaktır. Takımın savunma lideri Bo
Mccaleb’in Euroleague maçlarındaki performansını ve Banvit maçındaki durumunu
düşününce aklıma sadece yeterince odaklanmadığı geliyor ne yazık ki. Tüm
oyunculara sirayet eden bu durumda koçun da düşüncesinin payının olduğunu
düşünüyorum. Zeljko Obradovic’i takip
eden, takımlarıyla ilgilenen herkes ‘’of-season’’ maçlarının onun için çok çok
kıymetli olmadığını biliyordur zaten. Burada değinmek istediğim noktalardan
birisi de şu: Sene başında takımın ilk başlarda hücum setleri üzerinden
yürüyeceğini, savunma aksiyonlarının tam şeklini almasının ocak ayı ortasını
bulacağını söylemiştim. Hücum planlarında şu ana kadar ciddi bir aksaklık
yaşamadık ancak savunmada hemen hemen her maçta Gasper Vidmar’ın süre almadığı
bölümlerde sıkıntı yaşadık. Evet, daha yeni bir takımız ve savunmada işler
oyuncu yapımızın sonucu olarak da çok iyi gitmiyor, bu çok açık. Durum bu kadar
netken koçun Banvit maçı özelinde neden Gasper’i tribüne çıkarttığını
anlayabilmiş değilim.
Mantıklı bir açıklama da bulamıyorum açıkçası ama Zeljko
neylerse güzel eyler diyerek ceketimi iliklemekten de kendimi alıkoyamıyorum.
Önümüzde çok kritik Barcelona, Cska ve Galatasaray maçları
var. Takımın Banvit maçının getirdiği derslerle birlikte iyi bir karakter
koyacağına inanıyorum. Kafamı yastığa koyup düşündüğümde şu üç maçı kazanmamak
için ciddi bir dezavantajımız olduğunu da düşünmüyorum yeter ki takım inansın,
son topa kadar elleri sürekli çalıştırsın, ayaklar savunmada geriye gitmesin.
Not: Tofaş ve Banvit maçlarındaki rakibin yüksek dış şut
yüzdesini sadece günüde olmalarıyla açıklamak kolaya kaçmak olur. Savunmada
yeteri kadar ortaya emek koymadık ve karşılarında duramadık hal böyle olunca da
şut yüzdeleri oldukça yükseldi. Önümüzdeki bu üç maçlık zorlu virajda
kaderimizi hücumdan çok savunmada ne kadar karakter koyabileceğimiz
belirleyecek. Rastgele loriler.
Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder