31 Aralık 2013 Salı

SPOR TOTO SÜPER LİG İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ

1 yorum:
Dile kolay. Spor Toto Süper Lig'in ilk 17 haftası geride kaldı. Son zamanların gerçekten açık ara en iyi ilk yarılardan biriydi diyebiliriz. Gerek sürpriz takımların çıkışlarıyla, gerek büyük takımların performanslarıyla gerekse de ligin düşme potasındaki takımların amansız mücadeleleriyle iyi bir ilk yarı oldu diyebiliriz. Elimden geldiğince size bu sezonun ilk yarısını değerlendirmeye çalışacağım. Öncelikle takım takım değerlendirmektense, ligi 3'e bölüp; zirve takibini sürdüren takımları, orta sıra takımlarını ve düşme hattındaki takımları değerlendirmeyi düşünüyorum. 

İlk olarak Spor Toto Süper Lig'in ilk yarısının puan tablosu şu şekilde oluştu : 




Şimdi de ilk yarıdaki gol krallığı yarışına bir göz atalım




LİGİN ZİRVESİ : 






Her şeyden önce bu sezonun ilk yarısındaki zirve mücadelesi çok zevkli geçti diyebiliriz. Bazı Anadolu takımlarının da zirveye ortak olduğu anları görebildik. Öncelikle ligin lideri Fenerbahçe'den biraz bahsedelim. Fenerbahçe, Ersun Yanal'ın gelişiyle beraber hücum takımı oldu. Yaptığı transferler, oynadıkları tempolu ve golü isteyen oyun, oyuncularının bitmek tükenmek bilmez enerjisi takımı ilk yarının lideri yaptı. Baktığınız zaman maçların ikinci yarılarında oyundan düşmeyen, aksine daha çok savaşan bir takım izlettirdi bize Ersun Yanal. Hücumdaki Kuyt - Sow - Emenike - Webo 4'lüsünün uzun yıllar sonra Fenerbahçe'nin en iyi hücumcuları olduğunu izleyebildik. Fenerbahçe bu 17 haftalık süreç içerisinde gerek içeride gerekse de dışarda önemli maçlar kazandı. Ligin zirvesindeki takımlardan yabancı sınırına takılmayan yani yabancı sınırını bir sorun olarak görmeyen ve takıma da yansımayan tek takım Fenerbahçe'ydi. Fenerbahçe'nin ilk yarıdaki tek sıkıntılı noktasını da hücuma çıkarken doğru pas tercihlerinin gelmemesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun çözümü de kaliteli bir 10 numara futbolcusu almaktan geçiyor. Onun dışında Fenerbahçe sezonun ilk yarısına damga vurdu ve en yakın rakibine 8 puan fark atarak liderlik koltuğunda şu anda tek başına kaldı.


Galatasaray'a geldiğimizde aslında ne yazsak az kalır. Fatih Terim'in ligin henüz 6. haftasında başkan Ünal Aysal tarafından kovulması, takımın Şampiyonlar Ligi'nde mücadele ettiği için lige fazla konsantre olamadığını ve Fatih Terim'in yerine gelen Mancini'nin takımı fazla bilmemesi Galatasaray'ın liderden bu kadar fazla puan farkı yemesine neden oldu. Bunların yanında yabancı sorununun eklenmesi Galatasaray'ın işini epey zorlaştırdı. En basitinden her maça farklı bir kadro ile çıkıyorlar. Henüz oturmuş bir sistemleri ve kadroları yok. Sol bek mevkisindeki eksiklik, stoperlerinin zamanlama hataları yapmaları ve Selçuk'un bu sezonki formsuzluğu da kötü gidişin sebepleri olarak gösterilebilir. Takımın şu anda ve ligin ikinci yarısında 3 kulvarda mücadele edecek olması onların ivmelerini düşürebilir. Takıma yapılacak 1-2 takviye ile ligin ilk yarısından daha iyi bir performans gösterebilirler ama kesinlikle ligin ilk yarısını göz önüne aldığımızda en iyi takım diyemeyiz onlar için. 

Ligin ilk yarısında sürpriz yapan takımlardan biri de Kasımpaşa'ydı. Gerçekten de sezon başında yaptığı transferlerin meyvelerini yemeye başladılar. Babel, Malki, Scarione gibi kariyerli ve bu ligde üst düzey oynayabilecek futbolcuları kadrolarına katmaları saha içi bakımından da onlara artı bir özellik kattı. Liderden 10 puan geride olsalar da büyük takım olmayan bir takım için bu olağanüstü bir performans. Ama önemli olan bu başarılı performansını ikinci yarıda sürdürebilecekler mi ? 2009 - 2010 sezonunda Bursaspor şampiyon olduğunda onlar ikinci yarıda da bu formunu sürdürmüş ve mutlu sona ulaşmıştı. Kasımpaşa için bu mutlu son belki şu an için zor, ama en azından ilk 4'te kalıp Avrupa'ya gitmeleri pek de zor bir şey olmasa gerek.


Gelelim ligin ilk yarısındaki en karmaşık takım olan Beşiktaş'a. Lige harika bie başlangıç yapan Beşiktaş, oyuncularından tam verim alıyordu. Ancak ligin 5. haftasında oynanan olaylı Galatasaray derbisinden sonra bir form düşüklüğü başladı. Beşiktaş'ın başarılı olabilmesi için tek bir şart var aslında. Zaten hali hazırda oyunu tek başına değiştirebilecek bir futbolcusu olmadığına göre Beşiktaş mutlaka takım oyunu oynamak zorunda. Kalecisinden forvetine kadar sahada birlik bütünlük sağlamaları şart. Beşiktaş ligin son haftalarında bunu yapamadı. Fernandes'in her ne kadar yalanlasa da takımdan gitmek istemesi, bir türlü savunma hattını oluşturamamaları, şans denilemeyecek boyuta kadar ulaşmış saha dışındaki olaylar da Beşiktaş'ın kötü gidişine adeta tuz biber ekti. Beşiktaş ikinci yarı düzelebilir mi ? Açıkçası zor. Takım oyunu gelmedikçe Beşiktaş'ta başarı da gelmez.


Ligin 5. ve 6. sırasına baktığımızda ise Roberto Carlos'un Sivası ve yenilenen Eskişehirspor'u görüyoruz. Sivasspor'un yükselişi de gerçekten bu sezonun ilk yarısına damga vuran olaylardan. Kendi kadrosunu yaratan ve teknik direktörlükte ilk kez bir takımı çalıştıran Roberto Carlos hiç de fena bir performans göstermedi. Takıma yeni katılan Cicinho'nun, Utaka'nın, Da Costa'nın başarılı olmaları yanına Aatif'in performansının üst düzey olması Sivasspor'u ilk yarı için iyi bir noktaya getirdi. Eskişehirspor ise ligin en ilginç takımı diye düşünüyorum. Ligin en az gol yiyen takımı durumundalar ve maçları liderlik potasında bulunan bir takım için sıkıcı geçiyor. Necati, Kamara, Bienvenü gibi hücum güçlerinin bulunmasına rağmen gol atmakta zorlanan bir yapıya sahipler. İlk yarıdaki bu oyun onları ikinci yarıda yükseltmez aksine daha da geriye doğru götürebilir diyerek ligin zirvesi bölümüne noktayı koyuyorum.


LİGİN ORTA SIRALARI




Ligin orta sıra takımlarında Trabzonspor'un olması dikkat çekiyor öncelikle. Evet, Trabzonspor bu sezon Avrupa Ligi'nin de etkisiyle ligi biraz boşladı. Bu boşlama ileride onlara pahalıya patlayabilir. Zira, şu anda bulundukları konum onları gelecek sezon için Avrupa'ya götüremiyor. Malouda ve Bosingwa transferlerini yapsalar da takımdaki diğer mevkilerdeki eksikler göze çarpıyor. Özellikle forvet hattında Henrique'nin iyi bir performans gösterememesi büyük sıkıntı. Bu 17 haftalık sürecin son haftasında Mustafa Reşit Akçay istifa etse de yönetim tarafından istifası kabul edilmedi ve hala takımın başında. İkinci yarı hem Avrupa'yı hem de ligi götürebilmek onlar adına zor olacak. Ama devre arasında takıma da mutlaka transfer şart.


Diğer orta sıra takımlarına baktığımızda Karabükspor ve Akhisar'ın sürpiz bir şekilde çıkışa geçtiğini söyleyebiliriz. Geçen sezon son hafta düşmekten kurtulan Karabükspor'un bu sezonun ilk yarısını ilk 8'in içinde bitirmesi Tolunay Kafkas'ın takımı olumlu yönde etkilediğini gösteriyor bize. İlhan gibi Akpala gibi Ahmet İlhan gibi hücum güçlerinin yanına Fransa'da oynamış ve belli bir tecrübesi olan Puygrenier'in eklenmesi Karabük'ün orta sıra takımı olmasını sağladı. İkinci yarı ben form düşüklüğü bekliyorum Karabük'te. Lua Lua'nın da takımdan ayrılması onları ilk 5-6 hafta epey zorlayacaktır. Ama yine de Tolunay Kafkas'ın takımı iyi yerlere getirebileceğini umuyorum. Akhisar ise 1.5 yıldan beri bu ligde bulunmasına rağmen en sempati duyduğum Anadolu takımlarının başında geliyor. Her şeyden önce sonsuz bir saygıyla ve takdirle izliyorum onları. Hamza Hamzaoğlu'nun oynattığı oyun, yaptığı transferler ince eleyip sık dokunulmuş bir elbisenin yapımı gibi adeta. Bir takımın başarılı olabilmesi için her şeyden önce takım oyununun önemli olduğunu gösterdi herkese. Sezon başında Gekas ile devam edilmemesi üzerine yapılmış olan Niasse transferi de tartışmasız en verimli transferlerden biri oldu ilk yarı itibariyle. İçeride çok zor maç kaybeden bir takım oldular. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor ve Kasımpaşa gibi maçlardan toplam 10 puan çıkardılar. Kısaca ligin en keyif veren takımlarından biri oldu Akhisar. Umarım gidişatları da böyle devam eder.


Gelelim ligin diğer orta sıra takımlarına. Bursaspor'un bu takımlar arasında beni en çok hayal kırıklığına uğratan takım olduğunu belirtmekte fayda var. Sezon başındaki Vojvodina maçından sonra Hikmet Karaman'ın yönetim tarafından gönderilmesi ve onun yerine Daum'un gelmesi aslında bu hayal kırıklığının bir başı olarak nitelendirilebilir. Sezonun ortasında Batalla krizinin çıkması, yeni gelenlerin takıma bir türlü uyum gösterememesi ve hücumda kimin oynayacağı belirsizliği onları bir anda ligde 10. sıraya kadar getirdi. İkinci yarı umarım düzelirler. Ama şu andaki konumlarından daha iyi bir yerde ligi bitireceklerini düşünüyorum şahsen. Gençlerbirliği'ni ele alalım biraz da. Sezona Metin Diyadin ile giren Gençlerbirliği ligin ilk haftalarında hiç beklemediği puan kayıpları yaşadı. Bu puan kayıplarının şanssızlık olmaması, ayrıca kötü oyunun da olması Metin Diyadin'in sonunu hazırladı ve yerine "Şifo Mehmet" lakaplı Mehmet Özdilek geldi. Onun gelişiyle takımın olumlu bir hava yakalaması ve üst üste galibiyetler alması onları bu duruma getirdi. Oyunculara baktığımızda ise Stancu'nun ilk yarı itibariyle iyi bir performans gösterip takımı sırtladığını belirtebiliriz. Gaziantepspor ise ligde bu duruma nasıl geldi hala çözemediğim ender takımlardan. Sezon başında berbat denilebilecek bir başlangıç yaptılar ve ligin dibine adeta demir attılar. Ama daha sonra Gaziantepspor'da Bülent Uygun'un yerine gelen Sergen Yalçın'ın takımı nasıl düzelttiğini hepimiz gördük. Ligin açık ara en alternatifsiz kadrosu olmasına rağmen Antep'in şu anda orta sıralara kadar çıkması çok önemli. Sergen Yalçın'ın geldikten sonra takımın dirençli bir hal alması, maçı istemesi onları son 5-6 hafta için avantajlı bir duruma getirdi. Son zamanlarda Sergen Yalçın'ın kulüpten ayrılacağı haberleri dolaşmakta. Umarız hem Gaziantepspor hem de Türk futbolu için Sergen Yalçın tekrar görevinde devam eder temennilerinde bulunalım biz de.


LİGİN DÜŞME HATTI




Ligin düşme hattına baktığımızda büyük bir karmaşıklık bizi bekliyor. Öncelikle ligde düşme adaylarını saydığımızda ilk 3'te yer alabilecek olan Konyaspor'un ligde 13. olması onların bir başarısıdır diye düşünüyorum. Her ne kadar Itandje gibi Gekas gibi Hasan Kabze gibi isimleri kadrolarına katsalar da kabul etmeliyiz ki şu anki mevcut kadroları ligi götürmeye pek de müsait değil. Bu lige alışmamış ve epey tecrübesiz isimlerin kadroda bulunması onların aleyhinde olan bir durum. Ligin ilk yarısını şu kadroya ve oynadıkları kötü oyuna rağmen 13. bitirmeleri yine dediğim gibi başarıdır. Ligin ikinci yarısında kesinlikle takıma takviyeler şart. En azından ligde kalmaları için.


Ligde düşme potasında bulunan ama çok büyük hayal kırıklığı yaratmış iki takıma geldi sıra. Öncelikle Antalyaspor'un sezon başında bu takımı oluşturmak için bir Anadolu kulübüne göre ne kadar çok para harcadığını biliyoruz. Özellikle yapılan Serkan Balcı, Vederson ve Baros transferleri takımın kalitesini de arttırdı. Teknik direktör Samet Aybaba'nın da gelişi taraftarların bu sezondan iyi bir şeyler umacağını gösteriyordu. Ama nitekim öyle olmadı. Alınan başarılı isimlerin yanında iyi futbol gelecekken çok kötü bir futbol geldi. Antalyaspor kadrosuna ve oyuncularına yakışmayacak derecede sergilenen bu kötü oyun onları bu duruma getirdi. Maçların birçoğunda gayret göstermemeleri, oyundan erken kopmaları, Baros transferinin aslında bir balon olduğu ve takımdaki oyuncuların birbirlerine alışamamasından doğan uyum sorunu Antalyaspor'un kötü gidişinin nedenleri olarak sayılabilir. İkinci yarı bunu değiştirmek için başkan Gültekin Gencer şimdiden çalışmalara başladı ve devre arasında şu ana kadar kadrolarına Hleb, eski oyuncuları Aissati ve Fenerbahçe'nin nöbetçi golcüsü Semih'i kadrolarına kattılar. Bu transferler onlara pozitif bir etki yaratır diye umuyoruz. Rizespor da bu hayal kırıklığı yaratan takımların başında geliyor. Sezona birçok önemli transferle giren ve lige de iyi bir giriş yapan Rizespor tam 12 haftadır ligde maç kazanamıyor. Oldukça büyük bir rakam. Oyuncuların son zamanlarda isteksizliği, Rıza Çalımbay'ın eleştirilen yönetim biçimi ve transferlerin uyumsuzluğunu da bu kötü gidişe bir bahane olarak gösterebiliriz. Ama böyle bir takım bahaneler arkasına saklanmamalı. Devre arasında iyice oturup düşünmeliler. Nerede hata yapıldığı bulunmalı. Ligi düşme hattının bir sıra üstünde bitirdiler. İkinci yarı ne olacaklarını kestirebilmek de en azından şu an için zor. Bekleyip göreceğiz.


Ligin son 3 sırasına gelelim şimdi de. Ligin son 3 sırasında iki Kayseri takımının bulunması bizim dikkatimizi çekiyor öncelikle. Bunun dışında Elazığspor da ligin son 3 sırasında kendine yer bulmuş. Elazığspor'dan başlayacak olursak onların bu kötü gidişini ve hem ilk yarıyı hem de ligi bu sıralarda bitireceğini daha ligin başında tahmin edebiliyorduk. Sollied ile yola başlayan ardından Okan Buruk ile devam eden Elazığspor'da sorunun teknik heyette olmadığını düşünüyorum. Sorun kesinlikle kurulan kadronun yetersizliğinde. Elazığspor'un bu ligde Antep ile beraber en alternatifsiz kadroya sahip olduğunu, Konyaspor ile birlikte de en tecrübesiz kadroyu elinde bulundurduğunu söylemekte fayda var. Geçen sezonun ikinci yarısında gelen Yılmaz Vural'ın Elazığspor'u ile şimdiki Elazığspor'un durumu arasında dağlar kadar fark var. Bunun en temel noktası da bazı önemli isimlerin takımdan ayrılıp, onların yerine alternatif isimlerin alınamaması oldu. Ligin ilk yarısının son haftalarına doğru 2 galibiyet alsa da onların da yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Kısaca Elazığspor'un ligin sonunda da bu tip bir yerde olacağını üzülerek söylüyorum. En azından o şekilde düşünüp tahmin ediyorum.


Gelelim 2 Kayseri takımına. Öncelikle Kayserispor'un bu beklenmeyen düşüşünü anlatmaya çalışacağım. Elinde Bobo gibi Nobre gibi Biseswar gibi Khizianshvili gibi yıldızları bulunmasına rağmen Kayserispor'un ligin ilk yarısını 17. sırada bitirmesi akıl alacak bir şey değil gerçekten de. Takım o kadar berbat bir oyun sergiliyor ki öne geçtiği ya da beraberliği bulduğu maçlarda bile fark yemeyi başarıyor. (!) Elindeki kadroyu kullanmayı bilmeyen bir teknik direktöre sahipler diyecektim ki az önce Prosinecki'nin Kayserispor'dan ayrıldığını öğrendik. İkinci yarı acilen ve mutlaka toparlanmaları şart ama tabi gelecek yeni teknik direktörün de kim olacağı çok önemli. Diğer Kayseri temsilcisi Erciyesspor'a geçelim. Erciyesspor ligin başında Gençlerbirliği'nin teknik direktörü Fuat Çapa'yı teknik direktörlüğe getirdi. Fuat Çapa'nın gelişiyle birlikte Erciyes, mini bir Gençlerbirliği oldu. Gençlerbirliği'nden tam 5 futbolcu aldılar. Herkes bu gelen isimlerin takıma bir an önce uyum sağlamasını beklerken aksine takım daha da kötü bir oyun sergilemeye başladı. Bu da Fuat Çapa'nın sonunu hazırladı. Her ne kadar ligin en çok gol yiyen takımı olmasalar da şu anda ligin son 5-6 haftasına baktığımızda en kötü defans hattına sahip takımı Erciyesspor. Fuat Hoca'nın yerine gelen Hikmet Karaman bir şeyler değiştirebilir mi ? Bence zor. Zira bu kadar kötü bir durumda olan takımı iyileştirebilmek çok çok zor. Tahminimce Erciyesspor'u ligin sonunda da bu sıralarda göreceğimizi düşünüyorum.


Sizlere ilk yarının değerlendirmesini zirvedeki takımlar, orta sıra takımları ve düşme hattındaki takımların değerlendirmesiyle yapmaya çalıştık. Şimdi de ligin ilk yarısının EN'lerini belirleyelim.


Ligin en çok gol atan takımı : Fenerbahçe (43 gol attı.)

Ligin en çok gol yiyen takımı : Elazığspor (39 gol yedi.)
Ligin en az gol atan takımı : Kayseri Erciyesspor (12 gol attı.)
Ligin en az gol yiyen takımı : Eskişehirspor (15 gol yedi.)
Ligin en iyi çıkış yapan takımı : Kasımpaşa
Ligin en hayal kırıklığı yaratan takımı : Antalyaspor

Ligin gol kralı : Hugo Almeida - Beşiktaş (10 Gol)
Ligin asist kralı : Cicinho - Sivasspor (8 Asist)
Ligin en iyi çıkış yakalayan futbolcusu : Caner Erkin - Fenerbahçe
Ligin en çok sarı kart gören futbolcusu : Kıvanç Karakaş - Sivasspor (10 sarı kart)
Ligin en çok kırmızı kart gören futbolcusu : Björn Vleminckx - Erciyesspor (3 kırmızı kart)
İlk yarının en iyi kadrosu :




İlk yarının en güzel 3 golü : 


1-) Caner Erkin / Fenerbahçe - Kayserispor


http://www.ligtv.com.tr/lig/spor-toto-super-lig/goller/2013-2014/17/fenerbahce/caner-erkin-12903


2-) Ali Adnan / Rizespor - Erciyesspor

http://www.ligtv.com.tr/lig/spor-toto-super-lig/goller/2013-2014/3/caykur-rizespor/ali-adnan-11744


3-) Manuel da Costa / Sivasspor - Eskişehirspor 

http://www.ligtv.com.tr/lig/spor-toto-super-lig/goller/2013-2014/4/sivasspor/manuel-da-costa-11812#video


Spor Toto Süper Lig'in ilk 17 haftalık dilimini sizler için değerlendirmeye çalıştım. Gerçekten de soluksuz bir ilk yarıyı geride bıraktık. İkinci yarının da tıpkı ilk yarı gibi heyecanlı, bol gollü, mücadeleci geçmesi dileğiyle.

* Yazıda kullanılan gol videoları ve puan tablosu ligtv.com.tr'ye aittir.
Devamını Oku »

30 Aralık 2013 Pazartesi

Altın Ayaklar Yazı Dizisi | CİHAT ARMAN

1 yorum:
Efsane olmak şüphesiz ki futbol ailesindeki herkesin istediği, hayal ettiği, rüyaları süsleyen bir olgudur. Bunu yaşamak yeryüzünde mazhar olunan en büyük ödül. Kolay mı? Hayır.

İşte bu yazı dizisi bu, ödülü sonuna kadar hak etmiş; dişleriyle, tırnaklarıyla Fenerbahçe kulübünün başarısı için ter dökmüş, hepsine teker teker ödenmeyecek kadar vefa borcumuz olan 'altın ayakları' ağırlayacak.

                      CİHAT ARMAN  
Doğduğunda, Mustafa Kemal Samsun'a çıkmamıştı. 1919 tarihinde, İstanbul düşman işgaline hazırlanırken doğdu. Bütün çocukluğu savaş içinde ve yoksullukla geçti. Sığındığı, vaktini geçirdiği tek şey belkide kaçak göçek bulunmuş, İngiliz müttefiklerden kaçırılmış meşin yuvarlak bir oyuncaktı. Sahiplendi, hiç bırakmadı ellerinden.

15 yaşında futbola kaleci olarak başladı. İnce yapısı, atikliği sayesinde zamanının en iyi reflekslerine sahip kalecisi olarak gösteriliyordu. Daha 17 yaşında Yugoslavya milli takımına karşı milli takım kalesini korudu. Önce Gençlerbirliği daha sonra Güneşspor ve son olarak Fenerbahçe'ye transfer oldu. Kariyenin altın yıllarını gönülden bağlı olduğu Fenerbahçe'de geçirdi. Gösterdiği performans ve karakter ile hafızalara kazındı.

Gelelim neden efsane olduğuna, neden Fenerbahçe marşlarında yer bulduğuna, neden Fenerbahçenin simgesinin kanarya olduğuna ve bunun Cihat Arman ile olan bağlantısına...

Yıllardan 1941...

2. Dünya Savaşı sırasında ortalık toz duman iken, İngiltere ile olan ilişkilerimizi güçlendirmek, hem de İngiliz halkının Türk toplumuna sempati duyması için İngiltere Hükümeti bir özel maç teklif eder ve İstanbul'a 'Ortadoğu Karması' takımını gönderir. Cihat kendinden emin, kafasında şapkası, üstünde Fenerbahçe kariyeri boyunca hiç çıkarmadığı sapsarı kazağıyla kalesini korumaktadır. Hakem Ortadoğu karması lehine bir penaltı verir. Topun başında kariyeri boyunca hiç penaltı kaçırmamış bir İngiliz futbolcu ama kalede 'Uçan Kaleci' var. Penaltıyı kullanacak oyuncu topa vurduğu anda Papazın Çayırında hayat durur. Tribünler gördükleri refleks karşısında şaşkınlıktan ses tellerini hareket ettiremiyorlar, o esnada tribünde bulunan fizik profesörü nasıl olur diye düşünüyordu... Cihat, topa vurulduğu anda ters köşeye yatmıştı, hayat ağır çekim ilerlerken top kaleye usulca gitmekteydi ancak Fenerbahçe tarihinin gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden olan Cihat, ters köşeye yattığı zaman bir anda kalkıp bir 'Kanarya' misali diğer köşeye uçmuş ve penaltıyı çıkartmıştı... Fizik kurallarına tamamen aykırı olan bu refleks karşısınında şaşkına dönen binlerce taraftar, hakem ve penaltıyı kullanan futbolcu Cihat'ı tebrik için adeta sıraya girmişlerdi. Bir rivayete göre penaltıyı kurtardığı zaman tribünden bir taraftar Arman'a doğru ''Hey yavrum be, Kanaryaya bak, yine uçtu!'' demiştir ve kulaklara kazınan o andan sonra Fenerbahçe artık 'Sarı Kanarya' olarak anılacaktır. 

Yaptığı kurtarış için seneler sonra ''Bu kadar abartılmasına gerek yoktu, bu benim işim.'' diyecek kadar mütevazi olan Uçan Kaleci, gerek sarı kazağı gerekse hem milli takım hem de Fenerbahçe tarihine ismini altın harflerle yazdırmıştır.                                                  

Devamını Oku »

29 Aralık 2013 Pazar

Spor Toto Süper Lig'de 2013-2014 Sezonunun İlk Yarısındaki Altın 11'i

2 yorum:
2014'e girmeden hemen 2 gün önce ilk devresi sonlanan Spor Toto Süper Lig'de geride bıraktığımız devrede birçok oyuncu performanslarıyla parmak ısırttı. Kimisi beklenti dahilindeydi kimisi ise hiç hesapta yoktu.Şimdi bu oyuncuları kısa kısa değerlendirelim.




Onur Kıvrak : Sezon başında Tolga Zengin'in Beşiktaş'a gitmesiyle üzerindeki yük daha da artan kaptan,yaşının verdiği olgunluk ve sorumluluklarının bilinciyle elini taşın altına koydu. Hem Avrupa Ligi'nde hem de STSL'de birçok maçta takımını ipten alan ve kazanılan birçok maçta, maçların kritik anlarına eldivenleriyle imza atan Onur, 2013-2014 sezonunda ilk devredeki en iyi kaleci olarak altın 11'deki ilk haneye adını yazdırdı.





Cicinho : Roberto Carlos ile şaha kalkan Sivasspor'un en önemli silahlarından olan Brezilyalı yıldız kalitesini kısa sürede gösterdi ve ligimize çok çabuk uyum sağladı.Ülkemize gelen en kariyerli sağ bek olan oyuncu,ligin ilk devresinde geri dörtlü oyuncusu olmasına rağmen 8 asist 2 gollük performansı ve çoğu zaman merkezde sıkışan oyunu kenarlardan gelerek açtı ve Sivasspor'un bu çıkışında fark yaratan oyuncuların başında geldi. (Özellikle bugünkü performansı ayakta alkışlanmayı hak ediyor.)





Bruno Alves : Kağıt üzerinde sezonun en büyük transferi olan Bruno,bunun sebebini bize kısa sürede ispatladı.Yıllarca Porto forması giydikten sonra bir stoper için astronomik bir bonservisle Zenit'e transfer olan Bruno gelir gelmez ligimizde de kalitesini kanıtladı.Kusursuz zamanlamaları,mükemmel hava topu üstünlüğü ve kritik hamleleriyle taraflı tarafsız herkese parmak ısırtan Portekizli Ersun Yanal'ın ofansif Fenerbahçe'sinin gerideki en güven veren adamı oldu.





Tomas Sivok : Siyah-Beyaz'lıların Çek stoperi, bu yıl Bilic ile farklı bir kimliğe bürünen geri ve duran toplarda en güvendiği isim haline geldi. Bir önceki yıl yine takımın en iyilerinden olan Sivok,şampiyonluk yarışındaki Beşiktaş'ın 'bende varım' demesine etki edenler arasında.Yıllardır profesyonelliği ve saha içi liderliğiyle Beşiktaş'lıların gönlünde taht kuran Altın Kafa, bu devrenin Alves ile en iyi performans gösteren stoperi oldu.





Caner Erkin : Sezon başında Kadlec'in gelmesi ve Hasan Ali'nin geçen yıl ki istikrarlı oyunuyla bu sezon sol bekteki rekabetin ikisi arasında geçmesi beklenirken; geçen yıl Aykut Kocaman ile kendini bulan Caner, Caner'i Caner yapan hocası Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'sinde asıl mevkisi olan sol açıkta değilde sol bekte oynamaya başladı.Ersun Yanal'ın ofansif Fenerbahçe'nde Gökhan'da Caner'de dizilişte bek oyuncuları olarak görünse de neredeyse her maçın en az 65 dakikası aslında kanatta oynadılar. Kimsenin bu denli bir performans beklemediği Caner, dünya da ve ülkemizde sol bek kıtlığı varken gözlerimizin pasını sildi ve ligde Fenerbahçelileri,milli takımda ise tüm ülkeyi oyunuyla mest etti.





Mehmet Topal : Geride bıraktığımız sezonlarda ve bu sezonun ilk yarısında bence başarılı olmanın en zor olduğu mevkii de dünya çapında bir performans gösteren Mehmet Topal, menejerinin deyimiyle 'dünyanın en iyi 10 ön liberosundan biri' lafını fazlasıyla hak ediyor. Üzerine uzun uzun yazılar yazılması gereken bu 'örümcek bacak' için sözü kısa tutuyorum. Alkışlar altın 11'in altın oyuncusuna...



Atiba Hutchinson : Bu güne kadar hep Fernandes'in performansına bağlı olarak inişler çıkışlar yaşayan Beşiktaş'ın kanayan yarasına merhem oldu Kanadalı oyuncu.Fernandes'in yükünü hafifleten ve Ernst'ten sonra direnci kaybolan Beşiktaş orta sahasının yeniden direncini kazandıran oyuncu Beşiktaşlılarında gözünde kısa sürede taht kurdu.(Önder Özen'in bu nokta transferdeki başarısı da altı çizilmesi gereken bir başka nokta)




Ezeqiuel Oscar Scarione : Süper Lig'de ilk devrenin altın 11'ine Scarione de en az Caner kadar beklenmedik ve en az onun kadar iyi performansla girmiş bulunmakta.Kasımpaşa'nın şampiyonluk yarışında olmasında en büyük pay sahibi olan Scarione,1 maç hariç tüm maçlarda ilk 11 oynadı. 17 maçta 9 gol,3 asist ve gollerin çoğunda hazırlayıcı olarak müthiş bir performans gösteren ofansif orta saha oyuncusunun hedefi Kasımpaşa'yı Avrupa kupalarına taşımak.



Aatif Chahechouhe : Roberto Carlos'un gelişiyle üzerindeki ölü toprağı silkeleyen Sivasspor'un belki en fark yaratan oyuncusu olan Faslı yıldız takımın yükselişindeki en büyük pay sahiplerinden. Her ne kadar bek olsa da kanat gibi hep ileride oynayan Cicinho ile sağdan, Chahechouhe ile soldan rakiplerini zorlayan Sivasspor'da taraftarın sevgilisi olan bu ilginç isimli adam altın 11'imizde yerini alıyor.



Moussa Sow : Geldiği günden beri taraflı tarafsız herkes tarafından her hareketiyle beğeni toplayan Senegalli yıldız, ligin ilk yarısında 13 kez ilk 11'de başlayıp,santrafor oynamamasına rağmen 8 gol 4 asistlik skora katkısıyla ve birçok golün hazırlanışında önemli rol oynadı.Atletik özellikleri ve kıvrak hareketleriyle ligimizde fark yaratan oyuncular listesinde başı çeken Moussa,kaliteli son vuruşlarıyla taraftarını mest ediyor.


Hugo Almeida : 3 yıl önce çok büyük umutlarla Beşiktaş'a getirilen yıldız oyuncu da her ne kadar Portekiz Milli Takımı'nın santraforu olsa da bu listedeki sürpriz isimlerden. Çünkü geldiği günden beri oynadığı maçların çoğunda vasatı aşamayan,attığının kat kat fazlasını kaçıran Almeida, Slaven Bilic'in Beşiktaş'ında kendini buldu ve geldiği yıldan beri en iyi ilk yarı performansını gösterdi.
DİZİLİŞ


YEDEKLER

Fernando Muslera
Semih Kaya
Gökhan Gönül
Felipe Melo
Olcay Şahan
Didier Drogba
Dirk Kuyt
Devamını Oku »

28 Aralık 2013 Cumartesi

Krasic, "Bildiğiniz Gibi"

1 yorum:
Geçtiğimiz sezon, Juventus'tan 7M € karşılığında büyük umutlarla alınan Krasic, sergilediği performans ile hayal kırıklığı yaşatmıştı. 
Bu sezon ise yönetim, Krasic'in toparlanması ve eski formuna kavuşması için Bastia'ya düşük bir ücret karşılığında kiralık yolladı (Maaş ve kiralama bedeli = 1.000.000 €).
Krasic'in Bastia'ya kiralanması her iki taraf için sevindirici bir durum olmuştu aslında. Bastia taraftarı Krasic gibi bir yıldızın takıma gelmesinden mutluydu. Fenerbahçe'de ise Krasic'in iyi bir sezon geçirip takıma formda dönmesini ümit ediyordu. Ancak görünen o ki Krasic bu beklentileri boşa çıkaracak. Umarım yanılırım ama sezonun ilk yarısında sergilediği performans pek umut verici değildi.
Bastia takımına sezonun 4. haftasında katılan Milos Krasic, sakatlığından dolayı ilk 2 hafta forma giyememişti. İlk maçına 6. haftada Marsilya karşısında çıkan Krasic, sahada 78 dakika kalmıştı. Krasic ilk golünü 9. haftada Lorient karşısında, 2. golünü ise 15. haftada Evian karşısında attı.

Genelde maçların ilk yarısında daha etkili olan Milos, 2. yarılarda oyundan düşüyor. Teknik direktör Hantz, genelde 65 ve 80. dakika arasında onu oyundan alıyordu. Sezonun ilk yarısında fizik kondisyonu kötü durumda olan Krasic, sadece 1 maçta 90 dakika sahada kalabildi. Diğer maçlarda ise, 11 kez oyundan alındı, 3 kez  de oyuna sonradan dahil edildi. 

4-2-3-1 sisteminin sağ kanadında görev alan Krasic toplamda 15 maça çıktı (13 lig ve 2 kupa maçi). Sadece 2 gol atabildi ve ligin ilk yarısını asist yapmadan tamamladı. Son haftalarda performansı daha da düşen Milos Krasic, teknik direktör Hantz tarafından 'kesik' yedi ve ligin ilk yarısının son 2 maçına yedek kulübesinde başladı.
Son olarak, Krasic'in gelecekteki durumu hakkında birkaç bilgi ve görüşlerimi belirteceğim. Daha önceden belirttiğim gibi Bastia'da zor günler geçiren Krasic, seneye Fenerbahçe'de kalmayacağını ve Rusya'ya döneceğini düşünüyorum. Zira Milos bundan birkaç ay önce Rusya'yı çok özlediğini ve dönmek istediğine dair açıklamalar yapmıştı.

Şunu da belirtmek isterim ki Krasic'in piyasa değeri son zamanlarda, Bastia dönemi de dahil büyük düşüş yaşadı. Form durumu ne kadar kötü olduğu da ortada. Umarım ligin 2. yarısında farklı bir Krasic izleriz ve gelecek sezon için Fenerbahçe'ye daha iyi durumda döner.
Devamını Oku »

27 Aralık 2013 Cuma

CRİSTİAN'LA İMTİHAN (!)

2 yorum:
   


Cristian Baroni... Fenerbahçe'de geldiği günden beri oynadığı/oynamadığı zamanlarda daima tarafımızca eleştirilen tek futbolcumuz... Kimi zaman 'Baroni veee goooooolll' , kimi zaman 'at şu pası Kuyt sağda,Sow solda bomboşşş', çoğu zaman ise 'koşsana laaannn' diye bağırdığımız Baroni aynı zamanda takımdaki son 6 sezondaki 'Brezilyalılar çetesi'nden kalan son Brezilyalı.Geride bıraktığımız 2012-2013 sezonunda 55 resmi maç ve çift haneli gol-asist istatistiği yakalamış olsa da çoğu zaman biz Fenerbahçelileri memnun edememiştir.Şimdi bizim memnuniyetsizliğimiz yerine Baroni'nin karakterini ve Fenerbahçe sezonlarındaki 'sayılarla Baroni'yi inceleyelim...


Aykut Kocaman'ın sportif direktör olarak başladığı yıldaki ilk transferlerinden olan Baroni,özellikle Aykut Kocaman döneminde çok yüksek bi yüzdeyle sahadaki 11'de olmayı başardı.Takımdaki en çok kazanan 4 oyuncudan biri olan Baroni'nin saha içi ve saha dışı karakterini maddelerle inceleyelim.

  


Artıları: 

+ Takımda top tekniği ortalamanın üzerinde olan oyuncumuz olması,
+ Duran toplardaki nispeten becerisi,
+Aykut Kocaman'ın dediği gibi 'Motive edildiğinde mevkisinde dünyanın en iyilerinden olması'(DMC için),
+Genelde saha dışı organizasyonlarda sevilmesi.

Eksileri:

- Takımı yavaşlatması,
- Büyük maçlardaki sorumsuzluğu,
- Genellikle pas tercihleri,
- Top taşıyamaması,
- Psikolojisinin bir anda yerle bir olabilmesi,
- Sorumsuz ve ruhsuz hareketleriyle çoğu zaman takım arkadaşlarını da bezdirip,motivasyon ve konsantrasyonlarını düşürmesi,
- Ve en büyük eksisi olarak karaktersizliği(Hatırlayın Corinthians'a gitmek için video hazırladığını ve gidemeyince ' Fenerbahçe'ye ve Türkiye'ye aşığım' demeçlerini).



Yukarıdaki maddelerde kendi yorumumu katmamaya çalıştım.Şimdi siz söyleyin ben 'Baroni Düşmanı' mıyım ? Yoksa Baroni'yi Fenerbahçe'de istememekte haksız mıyım? Ki bugüne kadar kulüpten aldığı paranın üçte biriyle bile Fenerbahçe, Avrupa'nın önde gelen 'altyapıdan kaliteli oyuncu çıkaran' takımlarından biri olmaz mıydı? Veya Baroni'ye verilen forma giyme şansı Salih'e,Gökay'a,Recep Niyaz'a verilse  Fenerbahçe'mize ve ülkemize daha yararlı olmaz mıydı?
Devamını Oku »

26 Aralık 2013 Perşembe

Kimler Geldi, Kimler Geçti ?

2 yorum:
Bu ülkeye kimler geldi kimler geçti ? Her anlamda diyorum bu söylediğimi. Bunun bugün futbol bölümünü ele alacağız. Bugün Türkiye'ye son yıllarda gelmiş ve gelirken de büyük bir sükse yapmış, gelmeden önce tüm Dünya'nın tanıdığı isimleri yazacağım. 

Bildiğiniz gibi Türkiye son yıllarda transfer konusunda epey bir yol kat etti. Özellikle üç büyük takımımızın yaptığı transferler Dünya ve Türkiye piyasasında büyük ses getirdi. Her ne kadar bazı kesimler bu yıldız isimlere verilen paraları "Boş yere paraları saçtılar." deseler de ben aksine Türk futbolseverlerin bu isimleri görmelerinden, izlemelerinden çok memnun olduklarını düşünüyorum. O zaman yavaştan Türkiye'ye gelmiş ve gelirken de büyük sükse getirmiş isimleri yakından tanıyalım.


1-) Roberto Carlos (Fenerbahçe)



 Sene 2007. Fenerbahçe o sezon şampiyon olmuş, taraftarlar başkan ve yönetimden yıldız transfer bekliyordu. Aziz Yıldırım da bu çağrıyı önemseyerek Dünya'nın en iyi sol beklerinden biri Roberto Carlos'u getirmek istiyordu. Birçok isim bu transferin hayal bile edilemeyeceğini söylerken Aziz Yıldırım çoktan Florentino Perez ile görüşmelere başlamıştı. Galatasaraylı yöneticilerin "Posterini bile alamazlar." dedikleri Carlos Fenerbahçe'ye imza atmıştı. Tartışmasız Dünya'nın en iyi sol beki olan, yıllarca Real Madrid'te oynamış, az da olsa Inter'de forma giyip tecrübe edinmiş kısaca Dünya'nın sayılı yıldız isimlerinden biriydi. Kadıköy'de sözleşmeyi imzalarken hala buna inanamayan binlerce insan vardı. Fenerbahçe'de 1.5 yıl gibi kısa bir süre kalsa da bu süreç içerisinde kendini fazlasıyla bize, Türk halkına hem davranışlarıyla hem de oyunuyla sevdirmeyi başardı. Fenerbahçe'nin sol bekinde bir yıldız izlememizi sağladı. Şu anda bile ortamına çok ısındığı Türkiye'de Sivasspor'u çalıştırmakta. Büyük adamdın Carlos. Buraya gelip bize gerçek futbolu izlettirdiğin için çok teşekkürler.

2-) Didier Drogba (Galatasaray)




Çok değil aslında. Biraz geçmişe giderek bu yılın ilk aylarına baktığımızda Drogba'nın nasıl ve ne şekilde geldiğini aslında hepimiz hatırlıyoruz. Gerçekten de Dünya çapında bir yıldızın bu ülkeye gelip futbol oynayabilmesi öyle kolay bir şey değil kesinlikle. Ama Drogba transferi aslında birdenbire oldu diyebiliriz. Bildiğiniz gibi Chelsea'den ayrıldıktan sonra Çin'in Shangai Shenhua takımında bir süre oynadıktan sonra orada çıkan anlaşmazlıklar sonucu yeni rotası Türkiye olmuştu Drogba'nın. Belki de Galatasaray tarihinin en şaşalı, en gösterişli, en büyük transferidir Drogba. Zaten onun oyununu burada konuşacak değiliz. Ne kadar başarılı ve örnek biri olduğunu herkes biliyor. Chelsea'de kazandığı kupalar ve dereceler aslında her şeyi özetliyor. Galatasaray'a geldiği ilk günden bu yana tüm Dünya'nın gözü Galatasaray'ın üzerinde şu anda. Burası bir gerçek. İşte yıldız futbolcu getirmenin avantajı da bu. Tüm Dünya'nın gözü sizde oluyor. Şu anda hala Galatasaray forması giyiyor ve gayet de başarılı bir performans gösterdiğini söyleyebiliriz. Anlayacağınız bu transferde Türkiye'ye gelmiş en büyük isimler listesine girebilecek türden. Hatta belki de ilk 3'te yer alacak bir transfer.


3-) Guti (Beşiktaş)




2009-2010 sezonunun sonu. Real Madrid o sene kadronun genelinde büyük bir değişikliğe ve revizyona gitmiş. Takımın efsane denilebilecek iki ismi Guti ve Raul takımdan ayrılacaklarını basın toplantısı ile Dünya'ya duyuruyorlardı. Bu haberi öğrenen Beşiktaş ise belki de imkansızı başararak iki yıldızı da iki efsaneyi de kadrolarına katmak istiyorlardı. Gerçekten de Türkiye o zamanlar böyle bir şeye iki tane yıldıza birden hazır değildi. Nitekim Raul Türkiye'ye gelmek istemedi ve Schalke'nin yolunu tuttu. Ancak gelmez denilen Guti Beşiktaş'a geldi. Gerçekten de taraftarların inanılmaz bir şekilde şaşırdığı bu transferin süreci de fazla uzun sürmedi. Real Madrid'in emektar futbolcularından biri olan Guti'nin yaşlanmış olsa da Türkiye'de oynaması ve Beşiktaş formasıyla başarılı bir kariyer geçirmesi herkesten önce bizim gözlerimizin pasını silmesi bizleri çok sevindirdi. Beşiktaş'a gelişi de gidişi de çok olaylı oldu Guti'nin. Tam 25.000 kişinin önünde o sözleşmeyi imzaladı. Forma satış rekorları kırdı. 1 yıl gibi kısa bir süre kaldı Beşiktaş'ta. Bu 1 yılda 7 gol atmayı başardı. Gidişi de kötü oldu aslında. 2011-2012 sezonun ilk yarısında alacaklarını ödeyen Beşiktaş Yönetimi Guti'nin sözleşmesini feshettti. Böyle bir yıldıza bunların yapılması da ülkedeki yanlış yönetim biçimlerini gösteriyor bizlere. Ne diyelim. Biz futbolseverlere o 1 sene bile yetti aslında. Guti şu anda futbolu bıraktı. Oynamıyor. Antrenör olarak yaşamını sürdürüyor. Kim bilir belki yarın öbür gün tekrar yolu Türkiye'ye düşer.


4-) Nicolas Anelka (Fenerbahçe)




Türkiye'ye gelmiş önemli isimlerden biri de Nicolas Anelka'ydı. Gerçekten de kimse bir anda bu transferin olabileceğini bilmiyordu. Her şey çok ani oldu diyebiliriz yani. Fenerbahçe'ye gelmeden önce Arsenal gibi Manchester City gibi Real Madrid gibi PSG gibi üst düzey prestijli kulüplerde forma giymişti. O takımlardaki oyunuyla o zamanın en formda forvetlerinden biri olarak gösteriliyordu. Anelka Fenerbahçe'ye gelmeden önce forma giydiği Manchester City'de çok büyük işlere imza attı ama takımın bir türlü istikrarlı bir performans gösterememesi ve ligde istediği yerlerde olamayıp, Avrupa'ya gidememesi Fenerbahçe'ye gelişini hızlandırmıştır. Kimse Anelka'nın böyle bir dönemde Fenerbahçe'ye gelmesini beklemiyorken o biraz da dinini değiştirmenin de verdiği heyecanla Türkiye'yi seçti. O zamanlar Müslümanlığı seçen Anelka Birleşik Arap Emirlikleri'nde top koşturmak istese de oradaki kalitesiz futbol yüzünden Türkiye'yi seçti. Fenerbahçe'de oynadığı dönemde çok başarılı işler yaptı. Sadece 1.5 sene kalmasına rağmen golleriyle Fenerbahçe için büyük bir değer oldu. Fenerbahçe'den giderken de takımına tam 14 milyon euro kazandırarak gitti. Bolton'a giden Anelka sırasıyla Chelsea, Shangai Shenhua, Juventus ve West Bromwich gibi ekipleri gezdi. Şu anda WBA takımında oynuyor ama tabi ki eski Anelka değil artık. Türkiye'nin böyle bir futbolcu görmesi bile başlı başına bir şanstı. Keşke daha fazla izleyebilseydik.


5-) Wesley Sneijder (Galatasaray)





2013 yılının ilk ayları. Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim acilen başkan Ünal Aysal'dan bir 10 numara transfer istemekteydi. Fatih Terim de önceleri başkana Kaka ismini verdiyse de Ünal Aysal bu transferi gerçekleştiremedi ve bir başka 10 numaranın peşine düştü. Inter'de kadro dışı bırakılan, yönetimle sorunları olan, Hollandalı Wesley Sneijder'i almayı kafasına koydu. Her ne kadar o dönemde Senijder'in peşinde Tottenham, Liverpool gibi takımlar olsa da Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nde devam etme avantajını kullanarak Sneijder'i almayı başardılar. Gerçekten de müthiş bir kariyeri var Sneijder'in. Ajax alt yapısında yetişen Sneijder buradan Real Madrid'e geçti. Orada fazla bir başarı yakalayamadı diyebiliriz. Buradan İtalyan devi Inter'e geçti. Inter'de harikalar yarattı Sneijder. Takımıyla hem İtalya Ligi'ni hem İtalya Kupası'nı hem de Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. 2010 Dünya Kupası'nda çok başarılı bir turnuva geçirdi. Moratti ile anlaşamaları sebebiyle geldiği Galatasaray'da şu ana kadar pek de fena bir sezon geçirmiyor. En azından geldiği ilk dönemden daha iyi ve daha hazır bir Sneijder izliyoruz. Geldiği zaman taraftarların onu hava alanında karşılaması bile görülmeye değerdi. Şu aralar Türkiye gündeminin bile tepesinde olan biri Sneijder. 2014 Dünya Kupası'nda kadroya girebilmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır sezonun geri kalan bölümünde. Bakalım daha ne kadar ülkemizde kalacak Sneijder ?


6-) Dirk Kuyt (Fenerbahçe)




2011-2012 sezonun bitmesinden yaklaşık 2-3 hafta geçmiş. Daha Türkiye'de ve Dünya'nın birçok yerinde transfer sezonu açılmamıştı. Daha doğrusu kimse transfer yapmıyordu. Fenerbahçe ise 1 Haziran 2012'de ilginç bir şekilde Liverpool'un efsane futbolcusu Dirk Kuyt'ı renklerine bağladı. Fenerbahçe'ye gelmeden önce Utrecht, Feyenoord ve Liverpool gibi takımlarda oynamıştı Kuyt. Asıl kendini gösterdiği dönem olarak Feyenoord'daki o başarılı sezonlarını söyleyebiliriz. 101 maçta attığı 71 golle İngiltere'nin köklü takımlarından Liverpool'a transfer oldu. Burada Liverpool'un efsanesi oldu bile diyebiliriz. Her sezon Gerrard ile birlikte takımı sırtlayan isimlerin başında geliyordu. Bitmek tükenmez enerjisi ve koşularıyla orada birçok kitle tarafından sevildi ve başarılı bulundu. Ancak 2011-2012 sezonunun sonunda Liverpool yönetiminden izin istedi ve takımdan ayrılacağını iletti. Herkes onun efsane olmasını sağlayan takıma yani Feyenoord'a gitmesini beklerken onun Fenerbahçe'yi seçmesi de birçok insana ilginç geldi. Yaklaşık 1.5 yıldan beri Fenerbahçe forması giyen Kuyt belki de o formayı en çok hak eden isimlerin başında geliyor. Hatta Fenerbahçeliler kendi aralarında Kuyt'a bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi nedeniyle Duracell lakabını takmışlardır. Onu Türkiye'de izlemenin de büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Umarım daha uzun yıllar Türkiye'de kalır diyelim.


7-) Harry Kewell (Galatasaray)




Türkiye Ligi'nde 2007-2008 sezonu bitmiş ve Galatasaray ligde şampiyon olmuştu. Galatasaray bu şampiyonluğun yanına bir iki transfer ekleyerek geleceğin kadrosunu oluşturuyordu ki buna uygun transfer listesi hazırlamıştı. Ve ilk aldıkları isim de Leeds United ve Liverpool formaları giymiş efsanevi futbolcu Harry Kewell olmuştu. Kewell'in gelişi uzun zaman sonra Galatasaray'ın büyük transferlerinden biri olmuştu. Uzun zamandır bu kalitede bir isim almayan Galatasaray sonunda böyle büyük bir futbolcuyu renklerine bağlamıştı. Kariyerine Leeds United'da başlayan Kewell Leeds'in o unutulmaz sezonlarında başrol oynadı. Harika bir 7 yıl geçirdi orada. 181 maçta attığı 45 golle büyük beğeni topladı. Finansal krize giren Leeds United Viduka ile birlikte Kewell'i satmak zorunda kaldı ve Kewell da Liverpool ile anlaşma sağladı. Kewell'in Liverpool kariyeri epey değişik. Keweel Liverpool'a geldiğinde teknik direktör Benitez onu hücumcu bir orta saha değil de defansif orta saha olarak kullandı. Kewell bu mevki değişikliğine alışamadı. Nitekim bu mevki değişikliğinin sonu uzun süreli sakatlıklar oldu. Bir türlü Liverpool'da formunu bulamadı. Liverpool'a ilk geldiği seneler oynasa da son 3 sezon özellikle sakatlıklarla boğuştu. Ardından "Kendimi kanıtlamak istiyorum." gerekçesiyle Galatasaray'a geldi. Galatasaray'da gerçekten de kendini buldu diyebiliriz. Leeds United'daki o şaşalı dönemlerinden pek bir farkı yoktu. 63 maçta 22 gol atmayı başaran bir Kewell izledik. Galatasaray taraftarlarınca da çok sevilen Kewell 2011 yılında takımdan gitmiştir. Kendisine yeni maceralar aramak isteyen Kewell kendi ülkesinin takımı Melbourne Victory takımına transfer olmuş. Oradan da Katar'ın Al Gharafa kulübünde forma giydi. Şu aralar ise Melbourne Heart takımında forma giyiyor. 


Evet, size son zamanlarda gelmiş ve gelişiyle büyük olay olmuş futbolcuları yazmaya çalıştım. Gerçekten de kimler gelmiş kimler geçmiş ? Daha sayamadığım birçok futbolcu var aslında. Onlara da başka bir zaman değiniriz. 


Devamını Oku »

Ligue 1 ilk yari değerlendirmesi 2013/14

1 yorum:
Fransa Ligue 1'de sezonun ilk yarısı sona erdi. Genelde sürpriz takımlar görmeye alışkın olduğumuz bu ligde şimdiden ilk 3 ve küme düşecek olan takımlar belirlenmeye başladı. Öyle ki ilk 3 sırada yer alan Psg, Monaco ve Lille ilk yarıyı 4. Bordeaux'nun 9 puan önünde tamamladı. Ligin son 2 sırasında yer alan Ajaccio ve Sochaux ise 17. sıradaki Montpellier'nin 6 puan gerisinde kaldı.



PSG ZİRVEDE

Sezon başında teknik direktör değişikliğine giden ve sezona Laurent Blanc ile başlayan Psg yarıştığı 3 kulvarda da çok iyi işler çıkarıyor. Ligin ilk yarısında sadece 1 yenilgi alan Blanc'ın öğrencileri ilk yarıyı 44 puanla Monaco'nun 3 puan önünde lider tamamladı. Blanc ve oyuncuları bu performansla beklentileri fazlasiyla karşıladı. Hatta üstün performans sergiledi. Zira henüz sezon başında Blanc'ın gelmesine karşı çıkan Psg'li taraftarlar Blanc'ı Parc De Prince'deki ilk maçında ıslıklamıştı. Ama Blanc, ona güvenmeyenleri yanılttı, sezonun ilk yarısında geçen sezonun 'Ancelotti'nin Psg'sinden 6 puan daha fazla topladı. Şampiyonlar Ligi'nde grubunu lider tamamladı ve Fransa Kupası'nda emin adımlarla ilerliyor. Oynattığı 4-3-3 ofansif futbolla beğeni toplayan Blanc, takımdaki bunca yıldız oyuncuyu sorunsuz yönetmeyi başardı. Sezona damga vuran Ibrahimovic-Cavani ikilisinden bahsedelim biraz. Sezon başında 64M € karşılığında transfer olan Uruguaylı yıldız Cavani ona güvenenleri yanıltmadı. Yıldız oyuncu sağ kanatta oynamasına rağmen 12 gol atmayı başardı. Partneri Ibrahimovic ise yine harikalar yarattı. Attığı mükemmel gollerle adından sıkça söz ettiren İsveçli yıldız ligin ilk yarısında attığı 15 gol ile gol krallığı yarışında ilk sırada. Blanc bu 2 yıldızdan önemli verim alabildi.Bakalım 2. yarıda Psgli futbolcular bu güzel performansı devam ettirebilecek mi?

MONACO TAKİPTE

Sezona Ranieri yönetiminde ve önemli transferlerle başlayan Monaco, ligin ilk yarısında oldukça başarılı bir grafik çizdi. Ligin ilk 7 haftasını lider geçiren Monaco, ardından Kolombiyalı yıldız Falcao'nun da sakatlanmasıyla bir düşüş yaşadı ve 3. sıraya geriledi. Ama sonrasında toparlanmasını da bildi ve ilk yarıyı 2. tamamladı. Takıma 60M € karşılığında transfer olan Kolombiyali yıldız Radamel Falcao, takımının zirve yarışında olmasında önemli rol oynadı. "El Tigre" yaklaşık 3 hafta sakatlığından dolayı forma giyememesine rağmen bu sezon 9 gol attı. Geçen sezon büyük umutlarla alınan Lucas Ocampos ise su ana kadar hayal kırıklığı yaşattı desek yeridir. Arjantnli yıldızın sadece 2 golü var ve birçok maçı yedek kulübesinde geçirdi. Porto'dan alınan James Rodriguez ise vasat bir performans sergiledi. Özetle Monaco'nun kanat oyuncuları sessiz kaldı diyebiliriz. Ancak orta saha ön plana çıktı. Özellikle Toulalan ve Moutinho sezonun ilk yarısında çok iyi bir grafik çizdiler. Büyük ihtimalle kadrosunu devre arası güçlendirecek olan Monaco, bakalım 2. yarıda nasıl bir grafik çizecek? 



LILLE SÜRPRİZ PEŞİNDE

En son 2009-2010 sezonunda şampiyon olan Lille ve 2011-2012 sezonunda Montpellier’yi şampiyonluğa taşıyan Rene Girard, 2 sürpriz şampiyonluk, bu sezon buluştular. Lille’in bu çıkışından sonra yeni bir sürpriz mi geliyor sorusu da akıllara geldi. Kadro kalitesi açısından Monaco ve Psg’nin oldukça gerisinde olan Lille, ligin ilk yarısında çok iyi bir grafik çizdi. Sezon başında Digne, Thauvin ve Payet’i sattılar. Zirve yarışında olacaklarını kimse düşünmüyordu. Ama ligin en az gol yiyen ekibi de olan Lille, ligin ilk yarısını liderin 4 puan gerisinde 3. sırada tamamladı. Bu sezon az gol yiyen savunmasıyla ön plana çıkan Lille, kalecisi Enyeama’ya da çok şey borçlu. Nijeryali kaleci kalesinde devleşti bu sezon ve sadece 8 gol yedi. Lille’in savunmasının olduğu kadar forvetleri de başarılı. Salomon Kalou 3 asist 7 gol atarken, Nolan Roux, 6 gol 2 asistle oynadı. Teknik direktör Girard, hedefin şampiyonluk olduğunu söylemişti. Lille bu hedefe ulaşabilecek mi? 


LYON VE MARSİLYA ZİRVEDEN UZAK 

Bir tarafta sezona ekonomik sıkıntılarla başlayan ve Şampiyonlar Ligi'nden play-off turunda veda eden Lyon diğer tarafta ise dar kadrosuyla birçok sakatlıkla boğuşan ve Şampiyonlar Ligi'nde 0 çeken Marsilya. Önce Lyon'dan başlayalım. Ekonomik sıkıntılardan dolayı sezon başında Lisandro Lopez, Reveillere ve Lovren gibi kilit isimleri gönderen Lyon yaptığı transferlere rağmen yerlerini dolduramayınca oldukça sıkıntılı anlar yaşadı. Şampiyonlar Ligi play-off turunda R.Sociedad'a elenmesine rağmen lige iyi bir başlangıç yapmıştı aslında. Ancak 5. haftadan itibaren inanılmaz bir düşüş yaşadı ve 14. sıraya kadar geriledi. Ardından da istikrarsız bir grafik çizen Remi Garde'in öğrencileri ligin ilk yarısını zirvenin 15 puan gerisinde 10. sırada tamamladı. Avrupa Ligi'ndeyse yoluna devam eden Lyon, şubat ayında Chornomorets ile karşılasacak. Marsilya'da da durumlar pek farklı değil. Sezona Payet ve Thauvin gibi önemli transferlerle başlayan Marsilya, hayal kırıklığı yaşatti diyebiliriz. Şampiyonlar Ligi'nde de zorlu bir gruba düşen mavi-beyazlılar, grubunu puansız tamamladı ve Avrupa Kupaları'na veda etti. Ligde aynı şekilde hedeflerden uzak kaldı. Tıpkı Lyon gibi, lige iyi bir başlangıç yapan Marsilya, devamını getiremedi. Haftalar geçtikçe iyice kötüye giden duruma Marsilya yönetimi teknik direktör değisikliğine giderek bir dur demek istedi. Yönetim Baup'u gönderip yerine mevcut sportif direktör Jose Anigo'yu getirdi. Anigo da başarılı olamadı. Çıktığı 3 maçta da galibiyet alamadı ve Marsilya sezonu zirvenin 11 puan gerisinde 6. sırada tamamladı. Bu 2 kulübün ligin 2. yarısında nasıl bir grafik çizeceği merak konusu. 



AJACCIO VE SOCHAUX ATEŞLE OYNUYOR 

Ligde son 2 sırada yer alan Sochaux ve Ajaccio'nun işleri çok zor. Bu iki takım çok kötü bir ilk yarı geçirdiler. Durumları 2. yarı için hiç umut verici değil. Özellikle 19 maçta sadece 1 galibiyet alan Ajaccio. Ligin en az gol atan takımı da olan kırmızı-beyazlılar (13 gol), 19 maçta aldığı 1 galibiyet, 6 beraberlik ve 12 mağlubiyet ile sadece 9 puan toplayabildi ve ilk yarıyı 17. Montpellier'nin 8 puan gerisinde bitirdi. Sochaux tarafında da durumlar hemen hemen aynı. Ligin 19. haftasında aldığı Rennes galibiyetiyle galibiyet sayısını 2'ye çıkaran Sochaux, ligin aynı zamanda en çok gol yiyen takımı konumunda (39 gol). Hücum hattının da başarılı olmadığı Soxhaux (15 gol), ligin ilk yarısını 11 puan ile Montpellier'nin 6 puan gerisinde 19. sırada tamamladı. 18. sırada yer alan Valencienne de iyi durumda olmasa da sezonun ilk yarısında yaşadığı talihsiz sakatlıklar (Le Tallec, Pujol), ligin 2. yarısında tekrarlanmazsa başarılı teknik adam Jacobs ile ligde tutunacaklarını düşünüyorum. Bakalım düşme hattından kimler kurtulacak, kimler düşecek?


İLK YARININ 11'İ:


Champions League Team 4-3-3 football formation



PUAN DURUMU:




GOL KRALLIĞI SIRALAMASI:
SıralamaFutbolcuGolKulüp
1Zlatan Ibrahimovic15     Paris Saint-Germain
2Edinson Cavani12     Paris Saint-Germain
3Vincent Aboubakar11     Lorient
4Radamel Falcao9     Monaco
4Alexandre Lacazette9     Lyon
6Emmanuel Riviere8     Monaco
7Filip Djordjevic8     Nantes
8André-Pierre Gignac8     Marsilya
9Bafetimbi Gomis7     Lyon
10Nélson Oliveira7     Rennes
Devamını Oku »