17 Eylül 2013 Salı

SPOR TOTO SÜPER LİG 4. HAFTA DEĞERLENDİRMESİ

1 yorum:
Öncelikle herkese merhaba. Milli Takım arasından sonra Spor Toto Süper Lig'de dolu dolu bir 4. haftayı geride bıraktık. Her ne kadar 3. hafta kadar olmasa da bol golün olduğu bir haftaydı diyebiliriz. Özellikle Beşiktaş'ın seneler sonra lige 4'te 4 başlaması haftaya damga vuran olaylardan biriydi. Bu hafta alınan toplu sonuçlar ise şöyle :

Galatasaray 1-1 Antalyaspor [Drogba / Tita]

Erciyesspor 1-0 Akhisar [Üstün]
Gaziantepspor 2-5 Rizespor [Turgut, Cenk / Ali Adnan, Sercan (2), Depetris, Binya (k.k)]
Trabzonspor 1-0 Karabükspor [Henrique]
Gençlerbirliği 1-1 Kayserispor [Tomic / Biseswar]
Sivasspor 3-2 Eskişehirspor [Utaka, Costa, Aatif / Kamara, Veysel]
Elazığspor 2-0 Konyaspor [Ahmet Görkem, Deniz]
Bursaspor 0-3 Beşiktaş [Almeida, Sivok, Escude]
Kasımpaşa 2-3 Fenerbahçe [Donk, Scarione / Caner, Webo (2)]


GALATASARAY 1-1 ANTALYASPOR


Ligin açılış maçında ilk 3 haftada istediğini alamayan Galatasaray evinde Antalyaspor'u konuk etti. Maçtan önce Sneijder ve Muslera'nın kadroda olmadığını gören herkes şaşırdı haliyle. Ancak iki futbolcunun da milli takımlardan yorgun dönmesi Galatasaray'ı büyük sıkıntıya soktu. Ayrıca Selçuk, Hamit gibi isimlerin de olmayışı Galatasaray için büyük dezavantajtı. Her şeye rağmen Galatasaray maça çok iyi başladı. Maçın hemen başında direkten dönen 2 top bu maçın Galatasaray adına kolay geçeceğinin sinyallerini gösteriyordu. Ama Antalya Tita ile hiç beklenmedik şekilde öne geçti. Burada Galatasaraylı kaleci Eray'ın tecrübesizliği ön plana çıktı ama kimse ona da kızamaz tabi ki. Yediği golden sonra daha bir atak oynayan Galatasaray Burak, Drogba ikilisi ile gol yollarında etkili olmaya çalışsa da Antalya savunmasının karşıladığı toplar ve Emre Güngör'ün savunmadaki rolü Antalyaspor'un da en büyük kozuydu. Ayrıca 11'de başlayan Emre Çolak ve Amrabat ikilisinin kötü oyunu da sıkıntı yaratıyordu. İkinci yarı daha ofansif kadroyla çıkan Galatasaray yüklenmesine rağmen kaptırdığı toplarda da kalesinde çok büyük tehlikeler atlatıyordu. En sonunda sahneye SABRİ REİZ çıktı ve Drogba'ya asisti yaptı. Her ne kadar Drogba'nın golü ofsayt olsa bile hakem golü vererek çok yanlış bi karara imza attı. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Galatasaray 4. maçında 3. puan kaybını yaptı. Galatasaray'ın bu oyunla lige ve Avrupa'ya hazır olmadığı çok belliydi. Antalyaspor da kadro kalitesine göre savaşmadı. Örneğin Baros hiç etkili olamadı. Uzun lafın kısası Galatasaray'da da Antalyaspor'da da kötü gidiş devam ediyor.

ERCİYESSPOR 1-0 AKHİSAR


Geçen hafta Trabzonspor karşısında çok iyi oynayan Akhisar'dan gerçekten çok farklı bir Akhisar vardı sahada. Tabi ki Erciyes'in futbolcularını da kutlamak gerek. Ama Akhisar sezonun belki de en kötü oyunlarından birini oynadı. İlk yarı oyun anlamında iki takım da birbirine üstünlük kuramasa da ikinci yarı Erciyes yeni transferleri Traore ve Yasin ile çok etkili oldu. Geçen hafta kırmızı kart gören Vleminckx'in yokluğunda oynayan Üstün de fena değildi. Oyun anlamında çok risk almadan mücadele eden Erciyes ikinci yarıda yorulan rakibini boğdu desek yanılmayız. Akhisar ise o beklediği atakları gerçekleştiremedi. Örneğin Niasse - Bruno ikilisi bu maçta o kadar etkili değildi. Kanatlardan Sertan - Kenan ikilisi de bu maçta pek fazla etkinlik gösteremediler. Erciyes Üstün ile golü bulduktan sonra da en az 2-3 tane net pozisyon daha kaçırdı. Bunun anlamı Akhisar bu sezon geriye düştüğü maçlarda oyundan kopup, pes edebilir. Bize bunu gösteriyor. Son dakikalarda Akhisar kalecisi Oğuz'un yaptığı kurtarışlar Erciyes farkını önledi. Sonuç olarak birbirine güç anlamında yakın olan takımların kapışmasında gülen -her ne kadar skora baktığınızda zor görünse de- rahat bir şekilde Erciyes oldu.

GAZİANTEPSPOR 2-5 RİZESPOR


Tartışmasız haftanın maçı diyebileceğimiz bir maçtı. Goller, penaltılar, kırmızı kart, tartışmalı pozisyonlar kısacası futbol anlamında her şeyi bize sunan bir maçı geride bıraktık. Maçtan önce Rizespor'un favori olduğunu herkes gibi ben de düşünüyordum ancak bu kadar rahat bir galibiyet beklemiyordum açıkçası. Maça daha istekli başlayan Rize golü Iraklı Bale'nin yani Ali Adnan'ın frikiğinden buldu. Tartışmasız da haftanın golüydü. Bu dakikadan sonra Antep de etkili olmaya başlayınca golü Turgut ile buldu. Gelelim kırmızı kart pozisyonuna. Evet golü atan Turgut gereksiz bir kırmızı kart gördü. Sinirlerine hakim olamayan adamın sonu budur işte. Gerçekten saçma sapan bi nedenden dolayı kırmızı kart gördü. Sinirine hakim olup oyuna devam etse belki maçı Antep bile alabilirdi. İşte yönetim böyle futbolculara gerekirse kadro dışı cezası bile vermeli. Oyuncu saha içinde ne yapması gerektiğini iyi bilecek. Şart. Kendi egosu yüzünden takımının farklı yenilmesini sağlayıp, teknik direktörünü ve arkadaşlarını bırakan adam 2-3 maç sonra yine 11'de olursa futboldaki adalet kavramının bitmek üzere olduğunu görürüz ayrıca. Kırmızı karttan sonra Antep her ne kadar bastırmaya çalışa da bu sefer devreye hakem girdi. Penaltıyla uzaktan yakından alakası olmayan pozisyonda penaltı kararı verdi. Antep her ne kadar oyunu kendi lehine doğru çekip 2-2 yapıp, hatta ve hatta 3. gol için gelirken topu direkten dönse de Rize rakibinin eksik olmasını iyi kullandı ve Antep savunmasının rezil olduğu golleri attı. Rizespor ne kadar kaliteli bir takım olduğunu gösterdi. Gaziantepspor'un işi de gerçekten çok zor. Bu yönetim anlayışı ve futbolcularla kümede kalmaları bile başarı sayılabilir. Çünkü karşımızda gerçekten çok kötü bir Gaziantepspor var.

TRABZONSPOR 1-0 KARABÜKSPOR


Herhalde son zamanlarda seyrettiğim en zevksiz, en heyecansız, en pozisyonsuz, en anlamsız maçlardan biriydi. Maçtan önce bol gol olabilir düşüncesi uyandırsa da ne Trabzonspor ne de Karabükspor gol yollarında etkiliydi. Özellikle Karabükspor Lua Lua, Ahmet İlhan, Gökhan ve İlhan Parlak gibi 4 hücum oyuncusuyla oynayıp bu oyuncularla gol pozisyonuna bile giremedi. Trabzonspor ise bitirici adam eksikliği yüzünden çok çekti. Her ne kadar orta alanda Malouda topu sürükleyip hücuma kadar ulaştırsa da o topu gol yapabilecek bir oyuncuları yok. Kanatta Olcan - Yusuf ikilisi ise üretkenlikten uzaktı. Yusuf'un bir topu direkten dönse de Olcan ve oyunun belli kısımlarında Yusuf istenen o verimliliği sağlayamadı. Örneğin bir kanat oyuncusunun yapması gereken görevlerden biri olan yan toplarda Trabzonspor hiç yoktu. Golde de oyuna sonradan giren Colman'ın katkısı ve asisti üst düzeydi. Karabükspor ise Yiğit'in kafa vuruşu dışında rakip kalede tehlikeli pozisyon bulamadı. Mesut Bakkal zamanından kalma hücum oyunu bu maçta tutmadı. Daha da bu sistemle ısrar edilirse tutamaz. Trabzonspor için 3 puan kesinlikle aldatıcı olmamalı. Gerçekten çok kötüler. İki kötü takımın maçında kaybeden yine maça bakan biz futbolseverler olduk.

GENÇLERBİRLİĞİ 1-1 KAYSERİSPOR



Ankara deplasmanına neredeyse hücum oyuncusu olmadan gelen Kayserispor için alınan bu 1 puan başarıdır kesinlikle. Bobo, Nobre, Jaja üçlüsünü Kayserispor'da olmamasına rağmen Kayserispor'un bu deplasmanda gol bulması bile başarıdır hatta. Maça iki takım da temposuz başladı. Zaten bu maçı ikinci yarı olarak değerlendirmek daha doğru olur. İkinci yarının hemen başında oyuna giren Biseswar harika bir golle Kayserispor'u öne geçirdi. Golden sonra ise Gençlerbirliği daha etkiliydi. Hücumda bir türlü Kayseri savunmasını ve kalecisini çözememesi onların en büyük handikapıydı. Kayserispor ise zaman zaman Sefa ve Cleyton ile gol yaklaşsa bile Gençlerbirliği atakları sayılmayacak kadar fazlaydı. Orta sahadan çok rahat şekilde topu kanatlara gönderen Gençlerbirliği'nde Jimmy Durmaz ve Mervan çok iyi görevler üstlendi. Nitekim çok geç olsa da Gençlerbirliği maçın son dakikasında 90+5. dakikada Tomic ile golü buldu ve 1 puanı son anda kurtardı. Maçın geneline bakıldığında zor duruma düşmediği sürece saçma sapan bi oyun oynayan Gençlerbirliği'ni de anlayabilmiş değilim. İkinci yarıda oynadığı oyunun %50'sini ikinci yarı oynasaydı rahat şekilde alırdı maçı. Kayserispor ise eksik gittiği deplasmanda 3 puanı son anda kaçırdığı için üzülse de kağıt üzerinde önemli bir 1 puan kazandılar.



SİVASSPOR 3-2 ESKİŞEHİRSPOR


İki takımın da üst düzey mücadele ettiği maçta kazanan Sivasspor oldu. Haftanın belki de oyun anlamında en iyi maçlarından biri oynandı aslında. Hem Sivasspor hem Eskişehirspor'un maça 3 puan hedefi ile çıktıkları belliydi. Nitekim atak oynayan Sivasspor golü kontra atakla yedi. Kamara'nın attığı erken gol Eskişehir'i bir bakıma rahatlattı. Ardından Sivas'ın kendine gelişi Utaka'nın golünü de beraberinde getirdi. İkinci yarıda da tempolu bir oyun bizi bekliyordu. Özellikle Sivasspor Aatif ve Utaka ile etkili olmaya çalışıyordu. Maç bu şekilde süre giderken sahneye süper bir golle Manuel Da Costa çıktı. Yaklaşık 30-35 metreden çok sert bir vuruşla topu ağlara gönderdi. Bu dakikadan sonra ise acayiplikler başladı. Eskişehirspor kullanılan köşe vuruşunda golü Veysel ile buldu. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Sorun burdan sonra başlıyor. Hakem önce yardımcılarına bakıyor ve golü veriyor. Sonra ne olduysa birden kararını değiştirip golü iptal ediyor. Derken yardımcılarıyla 1-2 dakika daha konuştuktan sonra tekrar golü veriyor. Yani bir top hakeme 2 kez karar değiştirtebiliyor. İşin ilginci çizgi hakem olayı da hazır bu sene başlamışken bu tip yan toplarda bu kararları neden çizgi hakemleri emin bir şekilde veremiyor? Bakıyorsun adam faul var veya faul yok bile diyemiyor. Keza yardımcı hakem de. Keza bunlardan etkilenen orta hakem de. Her zaman söylediğim gibi bir pozisyonda ikilemde kalıp belirsiz bir şekilde zart zurt kararı değiştirirse daha kötü olur. Yani gerekirse yanlış karar versin. Ama kararının arkasında dursun diyorum sadece. Bir faul bir faul değil dersen sahadaki otoriteni de kaybedersin. Oyuncular da doğal olarak itiraz da eder sana karşı küfür de eder. Neyse maça dönelim. Hakem en sonunda golü verdikten sonra bu sefer de Erkan Zengin saçma sapan bir kırmızı kart gördü. Gereksiz bir karttı bu da. Nitekim Sivasspor da rakibinin 10 kişi kalmasını fırsat bilip Aatif ile golü buldu ve önemli bir 3 puan aldı. Maçtan yenilen Eskişehirsporlu futbolcular kadar hakemlerin de ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca sezon öncesinde tüm hakemler formda diyerek takımlara güven veren MHK da kendine çeki düzen vermeli.

ELAZIĞSPOR 2-0 KONYASPOR




Lige iyi başlangıç yapan Elazığspor'un bu sezon en güvendiği yeri şüphesiz kanatları. Maçı da belki bu şekilde kazanmayı başardılar. Maçın başında kullanılan yan toptan Ahmet ile buldukları gol hazırlanış açısından çok üst düzeyde bir goldü. Ardından Konyaspor atağından dönen topla hızlı hücumcularıyla atağa çıkarken buldukları 2. gol de maçı erken bitirdi belki de. Aslında bu gollerden sonra Konyaspor risk alıp atak oynamaya başladı. Bu gollerden sonra Elazığspor'un rakip kalede pozisyonun dahi olmayıp, Konyaspor'un çok net kaçırdığı pozisyonların olması Elazığspor'un disiplin eksikliğinden kaynaklanıyor. Öyle ki Elazığ kalecisi Zülküf belki de tek başına olası bir puan kaybını önledi. Konyaspor'un direkten dönen bir şutunu da varsayaraksak gerçekten Elazığspor zor kurtulmuş. Konyaspor ise 4 haftadır aynı sorunla boğuşuyor. Her ne kadar Gekas'ı kadrolarına katıp bitirici eksikliğini gidermeye çalışsa da tam anlamıyla bu sorunu çözebilmiş değiller. Bu ligin kadro kalitesi ve oyunu olarak da düşmeye en yakın takımı olan Konyaspor bakalım bundan sonraki haftalar ne yapacak? Elazığspor ise bu galibiyetle Fenerbahçe maçı öncesi önemli bir moral depoladı.

BURSASPOR 0-3 BEŞİKTAŞ


Eveet. Haftalardır gerçek Beşiktaş'ı Bursa maçında görücez diyenlerden biri olarak Beşiktaş'tan özür diliyorum. Evet, özür diliyorum. Tek kelimeyle şiir gibi oynayan Beşiktaş Bursa gibi zor bir deplasmandan 3 puanı 3 golle aldı. Hem de ne 3 gol. Sahada futbolun gereklerini eksiksiz biçimde yerine getiren Beşiktaş bu galibiyeti de sonuna kadar hak etti. Bursaspor ise gerçekten çok kötüydü. Batalla'nın belki de Bursaspor kariyerindeki en kötü maçlarından biriydi bu maç. Beşiktaş Batalla'yı Hutchinson ile durdurup stoperlerden de yine Batalla'ya baskı kurmalarını istedi ve maçı güle oynaya kazandı. Özellikle orta sahanın dinamosu olan Fernandes büyü topçu olduğunu gösterdi bizlere. 16 saniyede 6 adam geçerek acayip işler çıkartan Fernandes maçın adamıydı diyebiliriz belki de. Keza Olcay'ın kanat bindirmeleri de tam tipik iyi bir kanat oyuncusu olduğunu gösteriyordu. Gökhan Töre biraz daha ortaya yakın oynayınca ters kanattan Olcay görevini üst düzey şekilde yaptı. Ayrıca Beşiktaş'ın stoperlerinin ikisinin de gol atması çok önemli bir olaydır. Günümüzde artık stoperler eskisi gibi kolay gol atamıyor. Beşiktaş bunu başarabilmişse helal olsun demekten başka bir şey kalmıyor bizlere. Bursaspor'u ise maalesef konuşamıyorum. Konuşacak bir oyun oynamadılar. Hücumda da savunmada da çok büyük hatalar yaparak maçı farklı şekilde kaybettiler. Daum'un alışma evresi gerçekten uzun sürecekmiş gibi geliyor. Sonuç olarak Beşiktaş bu maçı da alarak hem 10 sene sonra lige 4'te 4 yaparak başladı hem de derbi öncesi ciddi bir güven kaynağı ve motivasyon sağladı kendine. Ve geride kalan 4 haftada ligin en formda ve en iyi top oynayan takımı da tartışmasız Beşiktaş'tır.


KASIMPAŞA 2-3 FENERBAHÇE


Haftanın kapanış maçı gerçekten güzeldi diyebiliriz. Maçtan önce Fenerbahçe teknik direktörü Ersun Yanal yine her zaman olduğu gibi koşmayan Sow (!) kadroya alınmamıştı. Kadro Sivas maçının aynısıydı ve kazanan kadro bozulmamıştı. Kasımpaşa cephesine baktığımızda oldukça hücum anlayışı yüksek bir kadro ile sahaya çıkmıştı. Hem Scarione hem Malki hem Babel hem Viudez gibi etkili hücum silahları vardı. Fenerbahçe maça iyi başlasa da Kasımpaşa golü stoperi Donk ile buldu. Fenerbahçe'nin yediği ilk golde özellikle savunma paylaşımı ve Volkan'ın hataları göze çarpıyordu. Donk'a kadar ulaşan topa savunmada kimsenin müdahele edemeyişi ve Volkan'ın şutta yere bile zar zor yatması Fenerbahçe'nin golü yemesine sebep oldu. Golden sonra Kasımpaşa kontra ataklarla Fenerbahçe ise daha düzenli şekilde paslarla yüklenmeye çalışıyordu. Sonunda duran toptan da olsa Fenerbahçe golü yeni sol beki Caner ile buldu. Çok şık bir frikik golüne imza attı. Devre böyle bitecek derken yine Fenerbahçe savunması sahneye çıktı ve Scarione'ye "Al kardeş golü at." dercesine pozisyon verip gerçekten de golü attırdı. Egemen'in yerinde olmayışı ve o görevi Gökhan'ın üstlenmeye çalışıp yapamadığı bir pozisyonda golü yemek gayet doğal. Sormamız gereken soru basit aslında. Egemen neden yerinde yok? Bu sorunun cevabını bulamadan ikinci yarı başladı. Bu sefer daha etkili oynayan Kasımpaşa gerek Alves gerekse Volkan'ın iyi oyunuyla 3. golü bulamadı. Ardından Ersun Yanal'ın sahada olmayan Holmen'in yerine Alper'i alması maçın kaderini değiştirdi. Fenerbahçe ise ikinci yarıda bir geldi pir geldi denilebilecek bir gol attı. Solda yine Caner'in ortasında Webo'nun kafası beraberliği getirmişti. Bu dakikadan sonra da Şota'nın yanlış oyuncu değişikliklerine gitmesi maçı Fenerbahçe'ye hediye etmesine yol açtı. Maçın son anlarında savunmanın yaptığı hatayı affetmeyen Webo Fenerbahçe'ye çok önemli bir 3 puan getirdi. Fenerbahçe'de sezon başından beri yaratıcı oyuncu eksikliği sıkıntısı bu maçta da sürdü. Holmen'in sahada kaybolması ve hücumculara istenen topun gelmemesi Fenerbahçe için büyük sıkıntı olacak gibi duruyor. Kasımpaşa ise bu şekilde devam etmeli. Mutlaka bu oyunun karşılığını alacaklardır.

Spor Toto Süper Lig'de 4. haftayı da iyisiyle kötüsüyle verilen golü iptal edip sonra tekrar o golü vermesiyle, kırmızı kartıyla, penaltısıyla bu şekilde geçirdik. Bu haftanın en'lerine gelecek olursak ;


Haftanın En Güzel Golü : Manuel Da Costa - Sivasspor

Haftanın En İyisi : Beşiktaş'ın oyunu ve Sercan Kaya
Haftanın En Kötüsü : Sivas - Eskişehir maçının hakemi Kuddusi Müftüoğlu
Haftanın En İyi Takımı : Beşiktaş

Şimdi de Spor Toto Süper Lig'inin 4. hafta puan durumuna ve 5. hafta hangi maçların oynanacağına göz atalım.




5. Hafta Programı


Karabükspor - Erciyesspor

Akhisar - Gaziantepspor
Konyaspor - Gençlerbirliği
Sivasspor - Kasımpaşa
Fenerbahçe - Elazığspor
Eskişehirspor - Antalyaspor
Rizespor - Bursaspor
Beşiktaş - Galatasaray
Kayserispor - Trabzonspor
Devamını Oku »

15 Eylül 2013 Pazar

MAÇ Sonu: Bayern Münih 2-0 Hannover 96

Hiç yorum yok:
Bayern Münih 2-0 Hannover 96

Bayern Münih, Bundesliga’nın 5. Haftasında evinde Hannover 96’yı ağırladı. İlk yarıda pozisyona girmekte zorlanan Bavyera ekibi ikinci yarıda açıldı ve maçı 2-0 kazandı.


Maçın ilk yarısında Hannover savunmada alan paylaşımı ve savunma organizasyonunu çok iyi yaptı. Mirko Slomka’nın öğrencileri hücumda da çok önemli pozisyonlar yakaladı, Ya Konan’ın bir şutu direkten döndü. Bayern’in ise hücumda sıkıntılar yaşadığı net olarak ortaya çıktı. 51. Dakikada Robben, Kroos ve Mandzukic üçgeninde Kroos attığı pasla Mandzukic’e sadece dokunmak kaldı ve ev sahibi 1-0 öne geçti. Gol ile iştahlanan Bayern, 2.golüde çok geçmeden Hannover savunmasının yardımıyla buldu. Jupp  Heynckes’in Bayern Münih’i ile, Pep Guardiola’nın Bayern Münih’ini karşılaştıracak olursak;

- Jupp Heynckes’in Bayern’i rakip kalede daha çok pozisyon buluyor ve daha çok gol atıyordu. Ayrıca geçen sezonun rüya gibi geçmesini sağlayan bir defans hattı ve anlayışı vardı Bayern’de. Bundesliga’da kazanılan şampiyonlukta 34 maçta sadece 18 gol yenmesi büyük rol oynamıştı.

-Pep Guardiola’nın Bayern’nin de ise sistem değişti. Geçen sene 4-2-3-1 oynayan Bayern, Guardiola’nın yönetiminde 4-1-4-1 sistemine geçti ve sistemle birlikte oyun anlayışıda değişti. Bu sisteme geçildikten sonra oynanan maçlarda geçen seneye nazaran daha az pozisyon bulan bir Bayern, üstüne birde daha çok pozisyon veren bir Bayern Münih seyrediyoruz.
MS: Bayern Münih 2-0 Hannover
Goller: Mandzukic, Ribery

Bayern Münih bu galibiyet ile puanını 13’e çıkardı ve lider Dortmund’un ardından 2.sıraya yerleşti.

Kat edilen mesafeler

Bayern Münih          
                                                         

1-Thomas Müller: 11,90 km                                           
2-Philipp Lahm: 11,76 km
3-David Alaba: 11,73 km
4-Rafinha: 11,10 km
5-Arjen Robben: 11,06 km                                       
6-Daniel van Buyten: 10,94 km
7-Mario Mandzukic: 10,64 km
8-Franck Ribery: 10,56 km
9-Toni Kroos: 10,55 km
10-Jerome Boateng: 8,04 km
11-Manuel Neuer: 4,76 km
12-Dante:2,89 km
13-Xherdan Shaqiri: 1,48km
14-Jan Kirchhoff: 0,82 km

Hannover 96  

1-Lars Stindl: 11,78 km
2-Leonardo Bittencourt: 11,62 km
3-Artur Sobiech: 11,41km
4-Edgar Prib: 10,91 km
5-Marcelo: 10,83 km
6-Salif Sane: 10,68 km
7-Sebastien Pocognoli: 10,56 km
8-Hiroki Sakai: 10,33 km
9-Leon Andreasen: 10,03 km
10-Didier Ya Konan: 7,97 km
11-Ron-Robert Zieler: 5,24 km
12-Manuel Schmiedebach: 3,44 km
13-Christian Schulz: 2,72 km
14-Jan Schlaudraff: 1,36 km 

Takım olarak;
Bayern Münih: 118,21 km
Hannover 96: 118,87 km



Maç sonrası bilgiler:

- Maçı 71.000 futbolsever izledi.
- İsabetli pas sayılarında Bayern Münih’te en çok 71 pas ile Van Buyten yaparken, Hannover’de en çok isabetli pas yapan isim Stindl 26 pasta kaldı.
- Bayern Münih – Hannover maçında topla en çok buluşan isim Bayern’in sağ beki Rafinha oldu. Rafinha topla 91 kez buluştu.
- En çok ikili mücadele kazanan isimler Müller ve Sakai oldu. İki oyuncuda 11 ikili mücadeleyi kazandı.  


Devamını Oku »

13 Eylül 2013 Cuma

Maç Öncesi: Bayern Münih - Hannover

Hiç yorum yok:

Bayern Münih – Hannover 96

Bundesliga’nın 5. haftasında Bayern Münih, evinde Hannover 96’yı ağırlayacak.

Bayern Münih, Dortmund ile şampiyonluk mücadelesini sürdürmek istiyorsa kazanmak zorunda. Freiburg maçında bir kaza yaşayan Bavyera ekibi, ardından UEFA Süper Kupası’nda Chelsea karşısında penaltılarda gülmüştü.
Hannover ise ligde sadece M’Gladbach’a yenildi. Mainz karşısında 1-0 geriye düşmesine rağmen kazanmasını bilen Mirko Slomka’nın öğrencileri, ilk 4 hafta sonunda 9 puan ile 4.sırada yer alıyor.

Geçen sezona nazaran daha az gol atan ve kalesinde daha fazla pozisyon veren bir Bayern var. Bu sezon oynadığı 4 maçta 7 gol atan Bayern geçen sezon ise ilk 4 haftada tam 14 kez fileleri havalandırmıştı.




Bayern Münih eksikler: Javi Martinez, Thiago Alcantara, Jan Kirchoff, Holger Badstuber,  Mario Götze ve Schweinsteiger’in durumu belirsiz.
Hannover 96 eksikler: Steven Cherundolo, Christian Pander, Mame Diouf, Andre Hoffmann, Wellington França ve Szabolcs Huszti

Bayern Münih – Hannover 96 arasında oynanan son 3 maç
24.03.2012: Bayern Münih 2-1 Hannover
24.11.2012: Bayern Münih 5-0 Hannover
  20.04.2013: Hannover 1-6 Bayern Münih 

Maç öncesi öne çıkan bilgiler
- Bayern Münih, ligde evinde oynadığı son 10 maçı kazandı.
- İki takım arasında oynanan son 9 maçta 2.5 gol barajı aşıldı.
- Hannover, Bayern ile deplasmanda oynadığı son 15 maçın 13’ünde kalesinde en az 2 gol gördü.
- Bayern Münih, evinde oynadığı son 10 lig maçının 9’unda en az 2 gol atmayı başardı.


YORUM:
Hannover lige iyi bir başlangıç yapmasına rağmen Bayern karşısında çok önemli oyuncularından yoksun çıkacak. İlk 4 maçta 2 gol atan Diouf sakatlığı sebebiyle, yine 3 maçta 2 gol atan kaptan Szabolcs Huszti ise cezası sebebiyle oynayamayacak. Bayern’de de önemli eksikler olmasına rağmen geniş kadrosunun avantajıyla sıkıntı yaşamayacaktır. Chelsea karşısında büyük bir zafer yaşayan Bayern’in, Allianz Arena’da handikap yapmasını bekliyorum.
Tahmin: H1
Oran: 1.40


Devamını Oku »

8 Eylül 2013 Pazar

Kenan Sipahi

Hiç yorum yok:

Bazı rivayetlere göre 1993 doğumlu olduğu söylenen, resmi kayıtlara göre 26 Mayıs 1995'te Kosova'da doğan genç yıldız abisini ziyarete geldiği Bursa'da antrenman yapmak isteyince Tofaş'ın yolunu tutuyor. Böylelikle Kenan'ın macerası başlamış oluyor. 2011 yazında U18 milli takımıyla kazandığı bronz madalya ve bu turnuvada en iyi üçüncü beşe seçilmesi en büyük kariyer başarılarından biri. 2013 yılında Letonya'da düzenlenen FIBA U18 Avrupa Şampiyonası'nda şampiyon olan milli takımımızın en önemli oyuncusu olarak, final maçında Hırvatistan'a karşı 19 sayıyla oynayıp, turnuvanın MVP ödülünü kazanmış, ayrıca henüz 18 yaşında iken A milli basketbol takımına seçilmiştir.




Oyun stili bana daha çok Dimitris Diamantidis'i andırıyor. Sadece fiziki açıdan değil oyun stili olarak da Diamantidis'e benzetiyorum. Benzetmemek elde değil zaten. İlla ki onun kadar iyi olacak diye bir kaide yok. Öyle efsaneler zor geliyor zaten ama onun yolunda ilerlerse bir türlü tam bir PG bulamayan milli takıma çok faydalı olacaktır.Ancak şu da var, bu gelişmeyi sürdürmesi lazım... Çok güçlenmesi ve doğru kararlar vermesi lazım. Önünde abilerinin çok iyi örnekleri var. Kötü ve iyi örnekler. Hangi takımda olursa olsun süresi az olsa da elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışsın. Bazı abileri gibi verilen şansları hep boşa çıkaran adam olmasın. Bu şekilde adım adım devam ederse yolu çok açık. Obradovic gibi adeta gençleri cilalayan bir hoca ile çalışacak olması kendisi ve milli takım açısından büyük bir şans. Diamantidis'i Diamantidis yapan efsane hocanın elinde yetişecek. Zaten kendisi Obradovic ile görüşerek Fenerbahçe Ülker'i seçti. Obradovic'in yeni Diamantidis'i 2 seneye kadar Fenerbahçe'de uçar. Fenerbahçe'nin yazık edeceği yıldız falan diyenler var. Bu tip yorumlara sadece gülüp geçiyorum. Bu takımın başında Obradovic'in olduğunu unuttular sanırım... Avrupa'da genç oyuncuları ondan daha iyi geliştirebilecek bir adam yok.

Genç Türk yetenekler arasında, A milli takıma sınıf atlatabilecek guardlardan biri Kenan Sipahi'dir. Şafak Edge ve Erbil Eroğlu'na göre kat kat daha önde bana göre. Ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu bu genç yaşında bu sene göstereceğinden eminim. O beklenilen patlamayı bu sezon yapacaktır.




En az 2-3 mevkiide rahatlıkla oynayabilen, oyunu harika okuyan, topu çok iyi kullanan, şutlarını biraz daha düzelttiğinde durdurulması çok güç, ikili oyunlarda kusursuz pas atabilen gerektiğinde ceza şutunu atabilen ya da potaya yüklenebilen, liderlik özelliği üst seviyede, mental olarak da güçlü görünen bir oyuncu Kenan. Özellikle uzun kolları gelişimini tamamladığında müthiş wingspan'i de ortaya çıkacaktır. 1.97 boyunda olması da inanılmaz artı sağlar kendine. Fenerbahçe Ülker'in Bo McCalebb'ı 2 numarada kullanmasına olanak sağlayacaktır ayrıca. Türk basketbolunun wonderkid'i olmaya aday. Saha görüşü ve soğukkanlı takım idaresi gayet iyi olsa da yaşının verdiği tecrübesizlikle ara ara basit hatalar da yapabiliyor. Olsun bunlar çokta büyütülecek bir şey değil tabi. Ancak Türkiye'nin genç yıldızları bitirme potansiyelini biliyoruz.İnşallah Kenan'a da uygulamazlar bu politikayı...

Bu yaş grubundaki basketbolcular da istikrar beklememek gerekir. Nitekim yarı final maçında çok kötü bir şut yüzdesiyle oynayan Kenan final maçında efsane oynayıp MVP ödülünüde kapmıştır. Bana göre önemli olan saha içindeki duruştur. Bu çocuk iyi oynasa da oynamasa da turnuva boyunca sorumluluktan kaçtığını görmedim. Yeteneklerinin farkında ve kendine güveni tam. Bizimde ona karşı güvenimiz tam zaten. Nba konusunda bir şey söylemek için erken...



Şuan ki milli takımı izledikçe insanın ağlayası geliyor. Finlandiya veya İtalya maçında Kenan gibi genç yıldızlarımız oynasa kazanma ihtimalimiz çok daha yüksek olurdu. Abileri gibi dökülmezlerdi en azından. Desteklemeye dahi çekindiğimiz bir milli takım yerine gençler oynasaydı attıkları her şutta alkış yapacağımız bir milli takım izlerdik.



Son olarak mütevazi takımlarda daha çok süre almak yerine, Dünya çapında koçla, özellikle genç oyuncular için bulunulmaz bir koçla, kaliteli oyuncularla çalışan, antrenman yapan, yıldız oyuncu potansiyeline daha çabuk ulaşır. Bu sene kendisinden çok şey bekliyorum.Yolun açık olsun genç Kenan...

Devamını Oku »

Ozan Anton ODABASI ile Röportaj

Hiç yorum yok:
Fenerbahçe Ülker bu sene ciddi yatırımlar yaptı ve takımın başına Zeljko Obradovic'i getirdi. Kadrosuna; Nemenja Bjelica, Linas Kleiza, Luka Zoric gibi Avrupa'da tanınan isimleri kattı. Yerli transferinde de boş durmadı. İzzet Türkyılmaz, Melih Mahmutoğlu ve Kenan Sipahi'yi kadrosuna kattı. Bu sene Avrupa Şampiyonası olduğundan hazırlıklara eksik kadro ile başlayan Fenerbahçe Ülker, Obradovic'in isteği ile genç oyuncuları denemek istedi ve antrenmanlara bu genç oyuncular ile başladı. Röportaj yaptığım Anton Ozan Odabaşı'da o genç oyunculardan biriydi bizi kırmadı ve röportaj teklifimizi kabul etti. 

Basketbola nasıl,ne zaman başladın?
9 yaşında annem aracılığıyla başladım, spora yazdırmak istedi. Ben basketbolu seçtim.

Kendini ve oyun tarzını anlatır mısın?
2.06 boyundayım, forvet pozisyonunda oynuyorum, kendimi çok şey yapan bir oyuncu olarak tanımlıyorum. Genelde takımda en çok sayı yapan isimlerdenim. Ribaund özelliğim var, son zamanlarda orta mesafe şutumu geliştirdim ve maçlara yansıtacağım. Hocaların pek hoşuna gitmiyor ama şova kaçan paslar atmayı severim.

Sence eksik yönlerin neler ? Hangi özelliklerini geliştirmelisin?
Eksiklerim müdafaa konusunda var. Hızımı ve müdafaamı geliştirmek istiyorum.

Türkiye'de ve Dünya'da kendine örnek aldığın isim veya isimler var mı?
LeBron’un atletizmi, Carmelo’nun şutu ve Chris Paul’un fundementali beni etkiliyor.

Alt yapılarda karşılıklı oynarken zorlandığın bir isim var mı?
Hayır, yok. Tek rakibim kendim. Antrenmanlarda, maçlarda ne kadar performans sergileyebiliyorum benim için önemli olan nokta burası.

Altyapılarda en beğendiğin isim?
Okben ULUBAY

Metecan, Kenan ve Berk hakkında neler düşünüyorsun?
Hepsi çok yetenekli. Metecan ve Kenan pozisyonlarına göre uzun isimler ve bu onların en büyük avantajları. Berk de ise en beğendiğim özelliği hızlı olması.

Obradovic ile antrenmanlara çıktın, neler yaşadın bize biraz Obradovic’i anlatır mısın?
Benim için büyük bir tecrübe oldu. İyi şeyler kaptım hocadan. İlk antrenmanın ilk dakikasında anladım. ‘‘Bu adam Avrupa’nın en iyi koçu dedim’’. Obradovic ile tanışmak kişisel olarak çok önemli bir şeydi.

İşler yolunda gitmedi mi? Neden ayrılmak istedin takımdan?
İşler aslında çok iyi gitti, yaklaşık 20 oyuncuyla antrenmana çıktık ve bana gelen haberlere göre koç 3 oyuncuyu çok beğenmiş. 3 kişiden biri bendim. Obradovic ile konuştum. Koç bana ‘Burada süre bulman çok çok zor önünde Bjelica-Kleiza gibi isimler var’ dedi. Benimde en çok ihtiyacım olan şey süre bulmak.

Kiralık mı gideceksin? İleride seni tekrar Fenerbahçe'de görebilecek miyiz? 
Kiralık gitmek istemedim. Büyük ihtimalle Finlandiya’da bir A takımda oynayacağım. Bir sene sonra koç Obradovic ile tekrar görüşeceğim.

Biz seni PF olarak biliyoruz başka mevkilerde de oynayabiliyor musun?
Geçen sene SF ve PF oynadım. Belki ilerleyen zamanlarda SG’ye bile kayabilirim.

Hangi takıma gideceğin belli oldu mu?
Büyük ihtimalle eski takımım Tapiolan Honka’ya gideceğim ama henüz karar vermedim. Banvit’ten de teklif aldım. Düşünüyorum.

Çıkmak istediği tepe noktası neresi, hayallerindeki yer?
Tabii ki NBA. Orada oynamak muhteşem olur.

Tuttuğun bir takım var mı?
Miami, Clippers, OKC. Ama bir tane seçmek gerekirse Miami.

Türk milli takımı mı? Finlandiya milli takımı mı?
Buna şimdi cevap veremem. Bu yaz sakatlığım dolayısıyla Finlandiya milli takımında oynayamadım.

Türkiye altyapılarda atılım içinde. İlk önce Yıldızlar Avrupa Şampiyonluğu ardından bu yaz da Gençler Avrupa Şampiyonluğu. Bunun için neler söylersin?
Türkiye’de 95-97 jenerasyonu çok iyi. Bende bu jenerasyon ile birlikte oynadığım için çok mutluyum. Çünkü onlar Avrupa'nın en iyileri. Onlara karşı hangi seviyede olduğumu görebiliyorum. Avrupa’da çok iyi işler yaptılar.

Finlandiya bu Avrupa Şampiyonası'nda bir çıkış yaptı bunu bekliyor muydun?
Doğru söylemek gerekirse bu kadarını beklemiyordum ama çok sevindim

Zaman ayırdığın için teşekkürler...
Bir şey değil,teşekkürler


NOT: Konusmamız arasında Hidayet'in de büyük ihtimal seneye Fenerbahçe ÜLKER forması giyecegini söyledi.
Devamını Oku »

O MİLLİ RUH GELECEK !

Hiç yorum yok:
Malum milli maç arası. Lig yok. Ama ligden çok daha konuşulacak şeyler yaşandı bu hafta. Olimpiyatlar, Avrupa Basketbol Şampiyonası, Türkiye-Andorra maçı derken aslında hepimizin aklına bir şey geldi: Milli Ruh

Aslında milli ruh derin bir şeydir. Derin bir kavramdır diyelim. Öyle hop diye milli ruhu yakalayamazsın. Ama içindeki o milli ruh hep vardır. Ya da olmalıdır. Bazen uyur, bazen coşar, bazen hiçbir şeyi umursamaz. Ama içindedir o. Hep vardır.




Hatırlayın 2002'yi. Hatırlayın o unutulmaz maçları. Mesela gruptaki Çin maçı. Mesela Japonya maçı, Senegal maçı, Güney Kore maçı. İşte bu maçlar sayesinde milli ruhu belki de o zaman ilk defa bu kadar coşkulu şekilde yaşadık. İlhan Mansız'lar, Hasan Şaş'lar, Hakan Şükür'ler, Ümit Davala'lar, Rüştü Reçber'ler, Şenol Güneş'ler ve daha niceleri. Hepsini bu turnuvadan sonra ayrı bir sevdik. Hepsi ülkemizin çocuğu oldular. Gururumuz oldular. Bize o sevinci, coşkuyu, heyecanı yaşattıkları için hepsiyle ayrı ayrı gurur duyduk. Hocamızla da öyle. Kısaca yaşayan bilir. Harika duygular yaşamıştık. Ve işte o duygular bizim içimizde saklı olan milli ruhumuzdu. 





Ve sonra yine. Hatırlayın bu sefer 2008'i. Avrupa Futbol Şampiyonası'ndaki başarımızı hatırlayın. Maçta geriye düşüp maçı çeviren milli takımımızı düşünün. Oyuncuların yüzündeki o hırsı, isteği, başarıya aç hallerini unutmak mümkün müydü ? Nihat'ın pes etmeyişini, Tuncay'ın hırsını, Rüştü'nün Hırvatistan maçında golü yedikten sonra "Tamam beyler. Toparlanın daha 1 dakika var." demesini, Semih'in "Hiçbir şey bitmedi ulan." dermişçesine attığı golü gördü bu gözler. O anlara şahit oldu. Spikerin delirmiş şekilde bağırmasını, Rıdvan Dilmen'in maçlarda kendinden geçip "Yapma yapma" demesini duydu bu kulaklar. Kısaca milli ruhun babası yaşandı bu turnuvada. Daha da Dünya'da böyle bir turnuva olamaz. Böyle bir takım çıkamaz.




Takvim yaprakları 2010'u gösteriyor bu sefer. Basketbol milli takımımız Dünya ikincisi oluyor. Muazzam bir başarı. Finalde de basketbolun devi Amerika'ya kaybediyorsun. Gayet normal bir sonuç yani. Her Türk gibi milli duygularımızı o maçta da gösterdik. Spikerin "Kerem Tunçeri, Kerem Tunçeriiii" demesi bile hala aklımızda. Yunanistan'ı, Rusya'yı, Sırbistan'ı yenerken o inanç oyuncularımızın, teknik heyetimizin, en önemlisi de tüm Türkiye'nin gözlerinden okunuyordu. Sevinç çığlıkları da o inancın gerçeğe dönüştüğünün ispatıydı. Sırbistan maçının son saniyesinde Semih Erden'in blokladığı o top bile insanın aklına geldikçe duygulanmasına sebep oluyor. Bu turnuvada öyle kolay kolay gelmez bir daha. 




Yukarıda anlatılanlar belli. Bunlar çok büyük başarılardır. Ve 3 olayda da milli duygular ön plandaydı ve bu duygu sayesinde belki de bu kadar çok yol yürüdük. Ama milli duygu başarıya endeksli bir şekilde olmamalı. Sonuçta Milli Takım bu. Kötü de olabilir, iyi de olabilir. Nasıl bir kulüp takımına sıkı sıkıya bağlıysak Milli Takım'a da o derece bağlanmalıyız. Evet, itiraf ediyorum. Belki Milli Takım'a bu kadar bağlı biri değilim ama ben de yanlış yapıyorum. Sadece ben değil birçok kişi. 

Ülken için oynaman, mücadele etmen, o formayı terle ıslatman paha biçilemez duygudur tabi ki. Bu duyguyu en iyi Milli Takım için ter döken sporcular bilir. Ama onların başarısızlığında "Ben bunları umursamıyorum." demek önce o sporculara sonra da ülkene saygısızlıktır. Bu milli takım her zaman bizim. Sadece başarılı olduğumuzda sahiplenmemiz gerekilen bir şey değil. Her zaman koruyup, sahiplenmemiz gereken bir şeydir Milli Takım. 




Şu anda ülkemizde en çok rağbet gören iki spor branşının Milli Takımlar seviyesine bakalım. Futbolda bir aralar "Biz bu gruptan 1. çıkarız be abi." bile dediğimiz Dünya Kupası Elemeleri grubunda 4. sıradayız. Rakibimiz olamayacak takımlara karşı oyun anlamında kötüyüz. Grubumuzda Romanya, Macaristan ; hazırlık maçlarında da Letonya, Gana, Slovenya gibi takımları yenemedik. Oyuncularda ruh denen duygu sıfır. Tabi haliyle taraftarlarda da. Basketbolda 2010'daki ikincilikten sonra elle tutulur bir başarımız yok. Günümüze baktığımızda çok değil daha dün akşam "Kupayı alırız belki." dediğimiz Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda gruplardan çıkamadık. Evet koca bir yazık ve koca bir başarısızlık olduğu bir gerçek. Bunun tek sorumlusu da oyuncular ve teknik ekiptir. Taraftarlarda bir suç aramaya gerek yok.




Bu iki başarısızlığa tabi ki üzüleceğiz. Zaten aksini yapan insanın Türklüğünden şüphe ederim. Sadece üzülmekle olmaz, eleştireceğiz de. Veya gerektiği zaman bazılarını öveceğiz de. Bu Milli Takım'ın başında her zaman Tanjevic olmayacak. Bu Milli Takım'ın başında her zaman Fatih Terim olmayacak. O yüzden eleştiri yaparken de seviye mutlak suretle şart.

Hele hele bir oyuncunun -her ne kadar bu twitleri bir yakınına attığını söylese de- Milli Takım yenildikten sonra saçma sapan twiter atması ve bu twitlerin anlam içeriğinin yok denecek kadar az olması çok büyük bir üzüntü kaynağıdır biz Türkler için. Takımı eleştirmek ayrıdır, o takımla dalga geçmeye varacak kadar ağır şeyler yazmak ayrı bir şeydir. Bu ayrımı yapamıyoruz ama. Akşam sahadaki Hidayet, Ersan, Oğuz veya daha niceleri iyi oynamamış olabilir ama onlara saçma şekilde karşılık vermek en önce arkadaşlarına saygısızlıktır be.


O adam önce "Neden kadroda değilim?" diye öz eleştiri yapabilmeli. Oyunumu geliştirip, milli takımıma hizmet etmeliyim diyebilmeli kendine. Ha kendisinin çok iyi olduğunu düşünüyorsa ve hala Milli Takım'a alınmamışsa burada içinde bir kızma duygusu tabi ki oluşur. Ama "Ben olmuyorsam hiçbir şey iyi olmasın." düşüncesini benimserse maça 1-0 yenik başlar. Akşam o kişiye gelen tepkiler de onun yediği goldü. Hatta gollerdi belki de.


Neyse, benim demeye çalıştığım şey başarı gelmedikçe bizim de milli duygularımız yok oluyor. Evet, her ne kadar böyle olmaması gerekiyorsa da öyle oluyor. Bu başarı nasıl gelir peki? Bu başarı başta oyuncular olmak üzere herkesin inanmasıyla gelir. Biz ise oyuncularda o inancı görmediğimiz için hemen pes edebiliyoruz. O başarıyı sağlayacak unsurlar bir araya gelmiyor belki de. Tam oyuncular inanıyor mesela taraftar desteğini çekiyor. Veya tam biz inanıyoruz oyuncular bırak diyor belki de. Burada amacım kimseye kızmak veya suçlamak değil. Suç bizim. Yani hepimizin. Bunu önce bir kabul edelim.


Bu saatten sonra neler yapılmalı. Bunlar her şeyden daha önemli. 


1. Sonuna kadar Milli Takımlarımıza her branşta inanmalı ve güvenmeliyiz. Desteğimizden vazgeçmemeliyiz.

2. Biz bunları yaparken oyuncular da bize güvenmeli ve sahada terinin son damlasına kadar mücadele etmeli.
3. Kadroya alınmayan veya şimdilik çağrılmayan oyuncular takım içinde huzursuzluk çıkarmamalı ve daha çok çalışarak Milli Takımı hak etmeliler.
4. Herhangi bir spor branşını planlayanlar ve onlar hakkında kafa yoran insanlar günümüze göre düşünüp, vizyon sahibi kişiler olmalı.
5. En önemlisi de taraftarlar Milli Takım'ı sonuna kadar izlemeli ve takip etmeli.



Biraz nutuk tarzında oldu ama benim milli düşünce ve duyguları hakkında ön gördüğüm fikirler bunlar. Sadece başarı geldiğinde değil her zaman Milli Takım'ı desteklemek daha doğru ve sahicidir. Oyuncular da bizden gelen o desteği boşa çıkarmamalılar. Geçmişe bir sünger çekelim şimdi. Artık iyi veya kötü günde destekleyelim şu Milli Takımı. Bazı maçlarda canım sıkılan ben bile bunu yapacağım artık. Lütfen. Lütfen desteğinizden ve inancınızdan vazgeçmeyin. Oyuncular bu inanç ve desteği gördükten sonra gereğini yapacaktır.


Benim söyleyeceklerim bunlar. Bizi Milli Takım'larımızdan soğutanları da o görevlerinde görmek istemediğimizi de ayrıca belirtiyorum. Unutmayın, bu ülke hepimizin...


Devamını Oku »

Armindo Tue Na Bangna ‘Bruma’

Hiç yorum yok:
Galatasaray'ın yeni yıldız adayı transferini mercek altına alalım...



Babası Gine Bissau’lu, annesi Portekizli olan Bruma, futbolcu olma hayalini gerçekleştirmek için doğup büyüdüğü topraklar olan Bissau’yu bırakıp Portekiz'in Lizbon şehrine gitmeye karar verir. 12 yaşında babasının büyük desteği ile birlikte Portekiz'in yolunu tutar... 

2007‘de Academia de Puma altyapı seçmelerine girer ve hemen kulübe entegre olur. 2012 yaz aylarında Sporting Lizbon ile A takıma çıkmaya başlar ve profesyonelliğe ilk adımlarını atar. Sporting teknik direktörü Jesualdo Ferreira tarafından 18 kişilik kadroda kendine yavaş yavaş yer bulmaya başlar. Bir lig maçında oyuna girerek (Maritimo maçı) takımını galibiyete taşıyan golü kaydeder. Ama hem hocanın kovulması hem de kulübün o anki kaos durumundan dolayı aynı yıl Sporting B takımına gonderilir ve cok başarılı bir sezon geçirir. 25 maçta 6 gol 6 asisti hanesine yazdırır. 



2012-13 sezonunda takımın başına getirilen Jardim tarafından kampa alınmasina rağmen yönetimle olan sorunları yüzünden kadro dışı bırakıldı. Kendisine sunulan teklifi beğenmeyen ve gitmek istediğini yönetime iletirken menajeri ile kulüp başkanı Bruno de Carvalho ile davalık olması -küfür ettiği iddaa ediliyor- tamamen Sporting ile bağlarini kopardı. Sözleşmesinin +1 yıllık opsiyonu devreye sokarak satış listesine konulmuştur.



24-10-1994 doğumludur ve 1.73 boyundadır. 
Lakabı: Leoes de Alcochete (Alcochete Aslanı) 
En yakın arkadaşı: Tiago Ilori 
İdol oyuncusu: Cristiano Ronaldo 
İdol teknik direktörü: Jose Mourinho 
Hedefi: ‘En büyük hayalim Mourinho ile çalışmak’ demiştir. 

  • Luiz Felipe Scolari ve Jose Pekerman gibi isimlerle birlikte çalışan Academia altyapı hocalarından Galvez onun için ‘Ronaldo, Nani, Quaresma ile birlikte çalıştığım en yetenekli oyuncudur’ demiştir. 
  • 2013‘ün devre arasında Manchester City ve Liverpool gibi kulüplerden gelen teklifleri ‘yedek kalmak istemiyorum, oynamak istiyorum’ diyerek reddetmiştir. 
  • Türkiye'de düzenlenen U20 turnuvasında oynadığı 4 maçta 5 gol atarak dikkat çekmiştir ve turnuvanın en golcü ikinci oyuncusu seçilerek ‘Gümüş Ayakkabı’ ödülünü almıştır. 
  • Portekiz kamuoyu tarafından geleceğin yıldızı olarak görülüyor.
İşte Bruma:

Artıları: Bana göre orijinal mevkisi kanat oyuncusundan çok ikinci forvet (9.5 numara) ve santrfordur. Çok yönlü diyebilirim. 4-3-3 ve 4-2-3-1 gibi sistemlerde çok rahatlıkla oynayabilir. 4-3-3'un sol açığı veya sağ açığı gibi bir çok farklı pozisyonlarda ve fiziğine rağmen inanılmaz kuvvetli olması Emenike’yi andırıyor. Burak Yılmaz gibi hem toplu hem topsuz alanlara çok çabuk koşu yapabilmesi, sağ ayaklı olmasına rağmen ters kanatta oynayabilmesi de en iyi meziyeti. Bitiriciliği ve son vuruşlardaki becerisi, topu ayağına yapıştırıp saklayabilmesi de bir diğer dikkat çekilmesi gereken nokta. 


Eksileri: Hem saha içi ve saha dışı mental eksikliği, çabuk sinirlenip aniden oyundan düşmesi. (Sporting B’de oynarken çok yaşadı.) Sporting yetkilileri ile olan sorunları, Vercauteren ve Sa Pinto ile anlaşamaması sonucu bir türlü A takıma çağrılmaması, topu haddinden fazla ayağında tutması, takım arkadaşları ile olan kollektif zayıflık oyuncu da dikkat edilmesi gerek diğer yönler.
Devamını Oku »

3 Eylül 2013 Salı

Ligue 1 4.hafta degerlendirmesi

Hiç yorum yok:
Fransa Ligue 1'de 4.hafta tamamlandı, çekişmeli maçlara sahne alan bu haftada futbol severler 19 gol izledi, gol ortalaması 1,9 oldu.


Psg son dakikalarda güldü.


Psg yine son 3 maçtır olduğu gibi puanları maçın son dakikalarında kopardı. Guimguanp karşısında güzel futbol sergileyen, maç boyunca birçok gol pozisyonu yakalayan, oyunun hakimi olan Psg golü ancak genç yıldızı Rabiot ile 90+1'de buldu. Ardından 90+3'de İsveçli yıldız Ibrahimovic kendi adına sezonun ilk golünü kaydetti ve maçın sonucunu belirledi, 2-0. Bu sonuçla Psg puan tablosunda 4. sıraya yükseldi.

Derbide gülen taraf Monaco oldu.


Ligin ilk 2 sırasında yer alan ve şampiyonluk için mücadele eden Marsilya ve Monaco, Marsilya'da, Velodrom Stadı'nda 60.000 taraftar önünde karşı karşıya geldi. Oldukça çekişmeli geçen maçta her iki takim da önemli fırsatlar yakaladı. Skor tabelasını 43. dakikada Lucas Mendes değiştirdi ve Marsilya'yı 1-0 öne geçirdi. 2. yarıda ise etkili olan taraf Monaco'ydu. Ranieri'nin öğrencileri 2. yarıya hızlı başladı ve 47. dakikada Kolombiyalı yıldızı Falcao ile durumu eşitledi. Etkili oyununu sürdüren Monaco 79. dakikada sezonun flaş ismi Riviere ile durumu 2-1 yaptı ve sahadan 3 puanla ayrıldı. Bu skorla Monaco liderliğe yükselirken, Marsilya 2. sıraya geriledi.


Lyon'da kötü gidisat devam ediyor...


Sezona 2 galibiyet ile çok iyi bir giriş yapan Lyon 2 haftadır puan alamıyor. Geçen hafta evinde Reims'e 1-0 yenilen Lyon, bu haftada Evian deplasmanından eli boş döndü. Maç boyunca bekleneni veremeyen Lyon'lu futbolcular, henüz 7. dakikada golü kalesinde gördü. Takımını 1-0 öne geçiren Berigaud 34. dakikada yeniden sahneye çıktı ve durumu 2-0 yaptı. 2. yarıya ise daha iyi baslayan Lyon, golü 50. dakikada Gonalon ile buldu. Bu gol her ne kadar Lyon'u umutlandırsa da maçta başka gol olmadı ve Lyon evine puansız döndü. Bu sonuçla Lyon puan tablosunda 8. sıraya geriledi.

Saint-Etienne evinde galip.


Geçen hafta Lille deplasmanından eli boş dönen St-Etienne, bu hafta konuk ettiği Bordeaux'ya şans tanımadı. Maça hızlı başlayan yeşil-beyazlılar 7. dakikada Hamouna ile 1-0 öne geçti, ilk yari bu skorla tamamlandı. 2. yarıda etkili futbolunu sürdüren St-Etienne Perrin ile 2-0 öne geçti. 90+1'de ise Obraniak, Bordeaux'yu umutlandırsa da maçta başka gol olmadı ve St-Etienne sahadan 2-1 galip ayrıldı. Böylece St-Etienne 3. sıradaki yerini korurken, Bordeaux 15. sıraya geriledi.

Diğer maçlarda alınan sonuçlar:


-Bastia 2-1 Toulouse (Goller: Keseru,Romaric - Braithwaite)
-Reims 0-0 Nantes
-Sochaux 0-0 Ajaccio
-Lorient 1-0 Valenciennes (Gol: Aboubakar)
-Rennes 0-0 Lille
-Nice 2-2 Montpellier (Goller: Kolodziejczak,Eysseric - Camara,Tiene)

Öne çıkanlar:

-Psg 15 maçtır yenilmiyor.
-Bu hafta 19 gol atıldı, sezonun en az gol atılan haftası.
-Saint Etienne evinde 11 maçtır yenilmiyor.
-Ibrahimovic bu sezon ilk golünü attı.


5. hafta programı:

Monaco - Lorient

Nantes - Sochaux

Guingamp - Bastia

Bordeaux - Psg

Toulouse - Marsilya

Lille - Nice

Lyon - Rennes

Valenciennes - St-Etienne

Ajaccio - Evian
Montpellier - Reims

Devamını Oku »