4 Ocak 2014 Cumartesi

VARSA BİR GÜNDÜZ MAÇINIZI ALIRIM

Maçların saatleri ile ilgili birçok kişi epeyce yazdı-çizdi. En son sezon başında resmi kanallardan da böyle bir çıkış gelmişti. Yıldırım Demirören ve o zaman ki bakan Suat Kılıç, maçların gündüz oynanmasını istediklerini söylemişlerdi. Tabii ki bu isteklerinin taraftarın maç günü yaşam standardını yükseltme amacıyla yapılmadığını belirtelim. Onlar 'gündüz maçı' önerisini sporda şiddeti çözmek için ortaya atmışlardı. Daha sonra da, gündüz maçları ile ilgili hiçbir çalışmanın yapılmadığı, sadece boş bir istek olarak ortaya atıldığı ortaya çıktı.

Gündüz maçları, Avrupa'da birçok ülkede uygulanan bir şey. İlk akla gelenler, maçlarının büyük bölümünü Cumartesi 16:30 seansında oynatan Almanya, aynı gün 17:00 seansında oynatan İngiltere ve Pazar 16:00 seansını kullanan İtalya. Hollanda'da da Ajax'ın, Feyenoord'un, PSV'nin pazar günü 13:30'da çıktığı maçları biliyoruz. Yani bu uygulamaya geçerek marjinal bir karar alıyor olmayacak federasyon.



Gündüz maçı uygulamasının avantajlarını, maça aynı şehirden geleceklerle ilgili Barış Gerçeker çok güzel bir şekilde anlatmıştı bir yazısında. (Okumayanlar için burada) Ben gündüz maçlarının avantajlarını, şehir dışından desteklediği takımı izlemeye gelenler açısından dile getirmeye çalışacağım. Kendimin de içinde olduğum bu topluluk için gece maçları kendimizden ciddi fedakarlıklar yapmamıza gerek kalan eylemler haline dönüşüyor. Tamam, arma uğruna çekilen cefa kutsaldır da, bunun, göz göre göre, çözümü çok basit olmasına rağmen federasyon ve yayıncı kuruluş tarafından biz taraftara reva görülmesi, gerçekten sinir bozucu.

Ben, Bursa'dan Kadıköy'e gidiyorum iki haftada bir. Ve genelde 19:00 maçları oluyor bunlar. Bir maç için yaşadıklarıma kısaca değinmek istiyorum. Maça gidiş konusunda bir sıkıntı olmasa da, maç bittiği andan itibaren adeta bir koşuşturma başlıyor. Ertesi gün Pazartesi ise, okula gidebilmek adına galibiyetin keyfini dahi çıkaramadan, saat 22:00 otobüsüne veya en geç 22:30 otobüsüne binmem gerekli ve şehir içi servislerine koşarak yetişmeliyim. Tabii ki karnım oldukça aç ve bir yerde oturmak yerine ancak ayak üstü atıştırma yapabiliyorum. Ve otobüste verilecek bir sandviç veya topkeke bel bağlıyorum. Ertesi gün gidilecek okul için biraz daha dinç olmak adına otobüste uyuyorum ve yeni uykudan uyanıp terli terli Bursa Otogarı'na saat gece 01:00-01:30 gibi iniyorum. Evet artık nurtopu gibi bir hastalığım da oldu. Saat 01:45 batı ring otobüsüne yetişebildim fakat işkencenin en büyüğü de burada başlıyor. Bursa gibi bir şehirde, gece saatte bir araba var ve bütün Bursa'yı gezdirerek sizi evinize en yakın durakta bırakıyor. Ve saatimiz gece yarısından hallice, sabaha az kala 02:45. Eve giriyorum, o kadar yorgunluğun üstüne bir duş ve uyku. Uyanmam gereken saat 07:30, uyuduğum saat 03:30 ve sabah uyandığımda, otogarda aldığım soğuğun etkisiyle yoğun kas ve eklem ağrılarıyla birlikte seyreden öksürük.

Saat 17:00'de başlasa maç, uyku saatim şehir içi otobüs hatlarının gün içi seferlerine yetişmenin de katkısıyla 00:00-00:30 olacak iken 2 saatlik gecikme bana 3 veya 3,5 saate mal olmakta. Ve ekstra bir çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmakta.

Bu hikaye sadece benim yaşadıklarımı içermekle birlikte, her iç saha maçına gelen veya gelmek isteyen yakın illerdeki her taraftarın yaşadığı veya yaşamasına aday hikayedir. Federasyonun, yayıncı kuruluş çıkarları uğruna sürdürdüğü bu gece maçı zulmü, biz taraftarlardan iki haftada bir, tam 2-3 gün çalmakta.



Uzun lafın kısası, varsa bir gündüz maçınızı alırım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder