1 Ocak 2014 Çarşamba

Altın Ayaklar Yazı Dizisi | CAN BARTU

İtiraf etmeliyim ki sokakta top oynarken hiç Can Bartu aklıma gelmedi. Bunun nedeni belki popüler kültürün batağında bir nesle denk gelmemden belkide o zamanlarda atari salonlarında oyun oynamanın dede ile yapılan futbol muhabbetlerinden daha cazip gelmesinden idi.

Futbolu bıraktığında babam bile daha doğmamıştı. Çok uzun yıllar sonra dedemden dinleyeceğim hikayeleriyle aklımdan çıkmayacaktı...   

Yıllar geçti, her yılda yeni şeyler öğreniyor, her yeni yıl bir önce ki yılın bilgilerini adeta eskitiyordu. Tüketim toplumunun doruklarında gezerken çok rahat bir şekilde fark ediliyor ki her şey eskiyor ''Cihat'lar, Lefter'ler, CAN'lar, Fikret'ler'' asla eskimiyordu...


31 Ocak 1936...
İstanbul'da deli fişek bir delikanlı dünyaya geliyor...
İsmi Can Bartu.

1,80 cm boyunca ince yapılı dedemin tabiriyle filinta gibi delikanlı. Kızları peşinden koşturacak cinsten bir yakışıklılığa sahip. Bunlar tabi işin Haydarpaşa Lisesinde gezen magazinsel dedikoduları ama bir gerçek var ki yüreği spor için atan bu 'filinta çocuk' ne annesinin ne babasının sözünü dinlemeyerek çok sevdiği, ileride kaç kez Milli formayı giydiğini hatırlamayacağı bir spora başladı.

Basketbol...
Can Bartu'nun gönlünde basketbol yatıyordu, ünlü olmaya bile başlamıştı o zamanlar futbolun tek bir harfini bile aklından geçirmiyordu. Hayatı boyunca 'cool' kişiliğini korumuş ve hep 'sivri' dili ile dikkat çekecek olan Bartu o sıralarda futbolu gerektiği kadar 'cool' bulmuyordu ama aksine arkadaşları hem futbolcu hem de Galatasaraylıydı. Bir gün oldu arkadaşları zorla tutup kolundan yedişer yapılan bir maçta oynattılar bu onun ilk futbol maçıydı üstüne bir de Galatasaray forması giydirdiler ilk ve son olacak diye düşünüyordu sadece bir kereliğine... Son olmadı belki ama uzunca bir süre sarı-kırmızı forma giymedi üstüne son olarak giydiği maç Metin Oktay'ın jübilesi olacaktı... O esnada Can için hayat gerçekten çekilmezdi ve akşam basketbol antrenmanı olduğu için sakatlanırım korkusuyla geçiyordu. O maçta can sıkan olaylar daha bitmiyordu karşı rakip, yedi oyuncudan yedisi de Fenerbahçeliydi. Can futbol hayatına bir derbi ile başlıyordu santrafor olarak ama üstüne giydiği formanın rengi sol memesinin altındaki altından cevahirle aynı renkte değildi. Maç başladı, Can Bartu o gün Fenerbahçe'ye karşı tam 9 gol attı. İçi kan ağlasa da profesyonelliğin gerektirdiği her şeyi yapmıştı ama maç tamamlanamadı, kavga çıktı. Can'ın futbolcu arkadaşları o zamanlar Galatasaray'ın 'baba'sı olan Güzdüz Kılıç'a koştular ve ''Baba, Can diye bir çocuk var, süper futbolcu, 5000 lira verirsek alırız onu'' dediler. O zamanlar da 'Baba Gündüz' bilmeden de olsa hem Can'ın hem de Galatasaray'ın kaderi ile oynayıp 5000 lira vermeyi reddetti. Gerekçesi ise; ''Ben Can'ı tanıyorum. O futbol oynamaz, basketbolu çok seviyor.'' Nitekim ileri de Fenerbahçe'nin başkanlığını da yapacak olan Fikret Arıcan öyle düşünmüyordu. Bartu Ailesine öyle baskılar yapıyordu ki sonunda Can direnemedi kendisini Fenerbahçe'ye futbolcu olarak da adayacak muvakeleye imzayı bastı. Artık hem futbolcu hem de basketbolcuydu.

Buraya kadar bile efsane olacak kadar spor hayatı geçirmişti Can Bartu ama yaşayacağı ilkler belki de daha yeni başlıyordu. O zamanlarda Fenerbahçe'nin hem futbol hem de basketbol takımında oynuyordu. İkisinde de o kadar başarılıydı ki hangisini bırakırsın diye sorsalar, milenyum popçularının şarkıları için kullandığı 'hepsi de bebeğim gibi.' cevabını verebilirdi belki de... Ama dinlediklerime, okuduklarıma göre Can Bartu vermezdi. Sıradan biri efsane olamazdı çünkü..

Bir zaman geldi...
Fenerbahçe'nin saat 14:30 Mithatpaşa Stadyumunda Beşiktaş ile maçı var. Maçın skoru 4-2. Gollerin ikisi Can Bartu'dan ama Can Bartu'nun acelesi var. Galibiyet sevinci bile yaşayamıyor. Çünkü aynı günün akşamında, İstanbul Spor ve Sergi Sarayın'da, Türkiye'de ilk defa radyodan anlatılacak basketbol maçında Galatasaray'a karşı atacağı tam 28 sayısı var. Oraya yetişmesi lazım. Yetişti... Hem basketbol hem de futbolda aynı gün iki maç yapan ilk ve tek sporcu olarak tarihe geçti. Ama artık sporun bütün dalları profesyonelleşiyordu ve hem futbol hem de basketbol amatör ruhla yapılamayacak kadar hızla değişim içine giriyordu. Can Batu'nun belki de hayatı boyunca en zorlandığı tercih anı gelmişti. Futbol mu, Basketbol mu? İlk 'göz ağrısını' geride bıraktı Bartu, futbolu seçmişti. Bir zamanlar basketbol için yanıp tutuşan kalp şimdi futbol için atıyordu.
   
Artık Can Bartu sadece futbolcuydu ama büyük bir futbolcuydu. Yıllar geçiyor Can Bartu daha da büyüyordu, sahalara sığmaz oldu gün geldi Türkiye'ye sığmaz oldu. Bir gün Fenerbahçe'nin kapısı İtalyan kulüp Fiorentina tarafından çalındı. Soyadıyla hitap ediyorlardı. Diyorlardı ki; ''Sizde bir çocuk var, Budapeşte de Csepel'i 3-2 yendiğiniz maçta seyrettik. İşte onu istiyoruz.Adı 'Bartu'...''

Fenerbahçe pek yanaşmadı ama Can istedi, Fiorentina istedi.

Yıl 1961...
Can Bartu, Fiorentina da başladığı İtalya kariyerine sırasıyla Venezia, Fiorentina ve kulübün efsaneleri arasına gireceği Lazio da forma giyiyor.

İtalya'da yine bir ilki başarıp Fiorentina forması giyerken ''Avrupa Kupası Finalinde forma giyen ilk Türk Futbolcu' olmuştur.''

6 sene sonra artık Fenerbahçe'siz daha fazla yapamadı ve gelin isteyin beni dedi. Döndü kalbinin attığı renklere, muhteşem maçlar çıkardı. Özellikle de unutulmaz tarihi Manchester City maçında. City'liler rahattı ama hesap edemedikleri tek şey Can Bartu idi...

Yıl 1970 olduğunda Bartu futbolu bıraktı.
Futbolu bıraktı ama camiadan ve spor adamlığından hiç kopmadı. Spor yazarlığı yaptı hem de çok cesur bir kalemi vardı tıpkı dili ve kendisi gibi daha sonra bıraktı ve şimdi FBTV'de program yapıyor. O kanalda kimsenin yapamadığını yapıp, bir yanlışını gördüğü zaman takımın basıyor fırçayı, bir yanlış olduğu zaman yönetim bazında en ağır eleştirileri yapıyor hiç korkmadan. Zaten korksa efsane olamazdı diyorum onu izlerken.

Yukarda da değindiğim gibi çok ''cool'' ve biraz da insanın siniri bozan çok rahat bir dili var Bartu'nun, anılarını okudukça anladım. Günlerden bir gün haftasonu bir yerde oturup kahve içerken birden 'Can abi nasılsın ?' der biri. Can Bartu yanlış anlaşılmasın ''Düz Adam Sami'' gibi lam cim yapmadan cevap verir 'Sen kimsin ?' diye ve karşısında ki bozulmuştur ama inatçıdır illa tanıtacak kendisini, ''Abi, nasıl tanımazsın ya aynı takımda oynuyoruz biz, ben Fethi...'' der acı bir gülümsemeyle, ''Aynı takımda mı? Sen hangi mevkide oynuyosun oğlum?'' diye sorar Can Bartu, hala tanımamıştır ve Fethi'nin sol bekte oynadığını öğrendikten sonra muhteşem bir cevap verir: ''Oğlum sen sol bekte oynuyorsun ben sağ açıkta oynuyorum, nerden tanıyacam lan ben seni!'' diye çıkışmıştır. Yıllar sonra televizyonda futbol mevkiilerinden konuştuğu sırada bek oynayan topçulara kızgınlığını dile getirirken aklıma bu hikaye gelmişti, belki de bek oynadığı için tanımamıştır diye düşündüm durdum.
        
Fenerbahçe'ye olan bağlığını ve şu sözlerle dile getiriyor Can Bartu; ''Fenerbahçe bir din gibidir ve ben ona ibadet eder gibi taparım...''
        

Kariyerinin başından sonuna kadar büyük olmuş, büyük oynamış ve yaptığı her işte -ki buna spor yazarlığı da dahil- efsane olmuş bir insanı bu yazı dizisinde ağırlamak ayıptan daha çok bir günah olurdu.
        

CAN BARTU...
               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder