18 Şubat 2014 Salı

Süper Ligi Anlayabilmek

Uluslararası genellikle kötü neticelenen bir maçtan sonra hepimizden aynı cümleleri duyarız. 'Bizim ligimizde futbol kalitesi düşük, yabancı sınırlamasından dolayı teknik direktörler istedikleri şekilde kadro kuramıyor,
ülkemiz ikinci Katar'a dönmek üzere miladını doldurmuş yıldızların mekanı Türkiye oldu bu şekilde tabiki de Avrupa'da başarılı olamayız' şeklinde başlayan ve sürekli ülke futbolunu yerden yere vuran eleştirilerde bulunuruz. Daha anılar taze Ekim ayında final maçında Hollanda'ya kaybedilmesinden sonra hepimiz sosyal alemde Türk futbolunu yerden yere vurduk.Sahi bizim futbolumuz, oyunumuz bu kadar Avrupa ülkelerinden geri mi? Bu ülkede futbol bazında hiç mi gelişen bir olguman yok?



Değerlendirmeye Avrupa ülkelerinde futbol ne durumda bunun analizini yaparak başlamak istiyorum. En büyük rakibimiz olarak gördüğümüz, sürekli gelişimini kıskanarak izlediğimiz Almanya Bundesliga'da herkesin malumu Bayern Münih'in ağır üstünlüğü bulunuyor. Özellikle son senelerde sömürge bir yapı izleyen Alman kulübü rakiplerinde parlayan oyuncuları kadrosuna katarak rakiplerinin kendisiyle rekabet etmesini engelliyor. Daha bu Ocak ayında Dortmund'un en büyük silahi Lewandowski'yi de transfer ettiler. Son senelerde biraz Dortmund Bayern egomanyasına karşı çıkıyor gibi olsada Bayern için Bundesliga'da oynadığı çoğu maç hazırlık maçı kıvamında geçiyor. En zorlu olarak gösterilen Leverkusen, Wolsfurg, Schalke gibi deplasmanlardan rahat rahat galibiyet alıp evlerine dönebiliyorlar. Bu da Bundesliga'nın son senelerde bir hayli tatsız, tuzsuz, rekabetsiz geçmesine neden oluyor. Dünya'nın en iyi ligi olarak gösterilen La Liga da ise herkesin malumu iki takımlı lig geçiyor. Bu sene biraz Atletico Madrid'de zirvedeki yarışa ortak olsa da bunun süreklilik içinde olacağını ispat etmek zor. Barcelona ve Real Madrid bu şekilde büyümeye devam ederse La Liga'nın değeri şüphesiz ki düşmeye devam edecektir. Barça'da Real Madrid'de herhangi bir deplasmanda çok rahat 3-0, 4-0 gibi skorlarla galip gelebiliyor. Eskiden büyüklere baş gösteren Valencia, Sevilla, Sociedad gibi takımlar ise eski günlerini arıyor. İspanya'da da Barcelona-Real Madrid'in bu yapısı devam ettiği sürece geçtim şampiyon çıkmayı, bu iki takımın 5-10 puan gerisine bile yaklaşan takım çıkmamaya devam edecektir.

Her sene bir şike patlamasıyla sarsılan İtalya'da ise son üç senedir Juventus egomanyası yaşanıyor. Küme düştükleri sezondan sonra çok iyi toparlanan ve kupaları toplamaya kaldığı yerden devam eden Juventus bu sezonda son derece rahat bir sezon geçiriyor. Roma ve Napoli'nin ilk haftalardaki çıkışının beklendiği gibi kesilmesinden sonra liderlik koltuğunu ele alan Juventus en yakın rakibine 9 puan fark atmayı başardı.

İtalya'nin en köklü külüplerinden olan İnter ve Milan son iki senedir değil Juventus'un yanına yaklaşmayı ligde ilk 3'e zor girer hale geldi. Her maçı kapalı gişe oynayan İtalyan takımları artık tribüne seyirci çekmekte güçlük çekiyor. Seri A'nın son senelerde eski havasından bir hayli uzak olduğunu söyleyebilirim tabi bunda yaşanan şike patlaklarının da payı büyük olsa gerek. Arap baharıyla yeniden ilgiyi üzerine çekmek isteyen Fransa Ligue 1'de Monaco ve Psg'nin yaptığı tranferlerle birkaç adım öne geçti. Geçtiğimiz senelerde Fransa içinde alınmadık kupa bırakmayan Lyon'un son yıllarda zirve yarışında esamesi bile okunmaz hale geldi. Aynı şekilde her zaman şampiyonluk yarışında görmeye alışkın olduğumuz Lille, Marseille, Bordeaux gibi takımlarda Monaco ve Psg'nin bir hayli gerisinde kaldı. Fransa liginin o sert, mücadeleci yapısı devam ediyor ama zirve yarışında eskisi gibi tat kalmadığını net bir şekilde söyleyebiliriz.



İngiltere Premier Lig için ise yukarıda yapılan olumsuz tespitleri yapmak zor olsa gerek. Futbolun beşiği olarak tanımlanan ligde her sene birbirinden çekişmeli şampiyonluk yarışı, Avrupa'ya bilet alma yarışı ve ligde kalma savaşı yaşanıyor. Bu senede Liverpool ve Arsenal'in sürpriz çıkışlarının ardından zirvede M. City ve Chelsea ile beraber dört takım şampiyonluk için kıyasıya mücadele veriyor. Son şampiyon Manchester United ise Ferguson sonrası eski günlerini arasa da bu sezon onlar için geçiş sezonu olarak değerlendirilebilir.
İngiltere'de milli takım bazında olmasa da ülke futbolunda şimdilik her şey yolunda gidiyor.

Yukarı da beş büyük ligin son olarak durumlarını anlatmaya çalıştım. İngiltere hariç diğer liglerin hepsinde tek takımlı yada iki takımın ön plana çıktığı tatsız, tuzsuz şampiyonluk yarışı yaşanmayan sezonlar geçmeye devam ediyor. 

Gelelim Süper ligimize, her zaman yerden yere vurulan futbol kalitesi yerlerde denilen Süper Ligde ise sezon başında Galatasaray ve Fenerbahçe puan farkını açar gider dememiz mümkün mü? Tabiki de HAYIR. Evet 2010 sezonundaki Bursaspor şampiyonluğu haricinde şampiyon çıkarmak konusunda bizimde sıkıntımız var ancak Süper lig hiçbir zaman bir takımın alıp rahat rahat götürüp deplasmanda içeride rahat rahat kazanıp şampiyon olduğu bir lig olmadı. Her sene zirvede en az üç takımın çekişmesini izliyoruz, hatta birçok sezonda da kimin şampiyon olacağının belli olması son maça kalıyor. (2012 Süper Final Fenerbahçe-Galatasaray maçı, 2010 Fenerbahçe-Trabzonspor maçı) Büyük takım diye nitelediğimiz Galatasaray'ın Fenerbahçe'nin herhangi bir deplasmanda bir kaç istisna maç dışında elini kolunu sallayarak kazandığını gördünüz mü? Bu sezon Fenerbahçe'nin aldığı 6 deplasman galibiyeti de tek farkla geldi, bunların üç galibiyeti uzatma dakikalarında atılan gollerle geldi. Aynı şey keza Galatasaray içinde geçerli, son iki sezonun şampiyonu takım Kayseri deplasmanları dışında hiçbir Anadolu deplasmanında kazanamadı. Kayseri deplasmanlarının da ne derece de deplasman sayıldığı da malum.



Büyük takımlardan biraz da olayı Anadolu takımları bazına indirirsek Süper ligde hiç mücadele etmeden, belli bir istek efor ortaya koymadan bu sezon kazanılan maç var mı? Ben TV karşısına geçtiğimde örneğin Konyaspor-Elazığspor maçını izliyorsam o maçta futbolu zevkli kılan unsurlardan birkaçını kesinlikle göreceğimdir. Ama aynı şeyi İspanya'daki Elche-Osasuna maçı için söyleyemem, İtalya'daki Verona-Sampdoria maçı için söyleyemem. Bu ülkelerde bu tip takımların aralarında oynadığı maçlar genelde hedefsiz, iki takım oyuncuların da bitse de gitsek modunda olduğu yapıda geçiyor. Süper Ligde ise birkaç istisna maç dışında ben en azından sahaya mücadele bazında bir şeyler koymadan ayrılan takım görmedim. Her sene ligden 16'nci 17'nci olarak düşen takımlar büyük bir mücadele ortaya koyarak düşüyor ve genelde bu takım bu sezon küme düşmeyi haketmemişti diyebiliyoruz.

Süper Ligin olumsuz tarafı hiç mi yok elbette var, bütün bu olumsuz yanları zaten haftasonları TV programlarında dile getiriliyor. Ama biz hep ligimizin kötü yanlarını değerlendirdiğimiz için hep diğer ülkelere göre nedense kendimizi ezilmiş hissettiğimiz için hiç ligimizdeki güzelliklerden bahsetmiyoruz. Mesela Pazartesi günü oynanan Konyaspor-Elazığpsor maçı berki de sezonun en güzel maçlarından biriydi ancak bu maç hangi TV programında ya da gazetede değerlendirildi? Tabi bunları değerlendirmek yerine Emre Belezoğlu rakibine küfretti, Burak Yılmaz rakibine dirsek attı gibi olumsuz gelişmeler varken neden Konyaspor-Elazığspor maçı konuşulsun ki? Lütfen ligimizin değerini bilelim ligimize sahip çıkalım, lütfen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder