10 Ekim 2013 Perşembe

İLK ADIM

Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında GS Liv Hospital’ı 64-62 mağlup ederek sezona güzel ve kupalı bir başlangıç yaptı FBÜ. Zeljko’nun FBÜ macerasındaki ilk kupası olması da bu zaferi ayrı bir noktada tutuyor hiç şüphesiz ki.


Karşılaşmanın tamamının beklentilerime paralel gittiğini belirtmeliyim. FBÜ maçın sonuna kadar oyuna ortak olabilmesi ve o son anda fişi çekecek darbeyi indirebilmesi için GS’den daha fazla yürek koyması gerektiğini söylemiştik maçtan önce. Nitekim Zeljko’nun öğrencileri Neven’in ilk sezonundan bu yana göremediğimiz ve görmeyi inanılmaz derecede özlediğimiz bir şekilde sahaya yürek koydu. Bir ara çift hane dolaylarında geri düşmelerine rağmen geri adım atmadılar ve Emir’den normal şartlar altında beklenmeyecek derecede özel maç sonu performansıyla kupayı müzelerine götürdüler. FBÜ oyuncularının ve teknik ekibinin maçı ne kadar istediğini maçın sonundaki sevinçlerden, Mirsad’ın tavırlarından ve en önemlisi Zeljko’nun yüz ifadesinden anlayabiliriz. Özetle sahada mental anlamda rakibinden daha iyi durumda olan ve maçı rakibinden çok daha fazla isteyen bir FBÜ vardı. Bunun oluşmasında en büyük payın koçta olduğunu da belirtmek gerek.

Olayın mental kısmında FBÜ’nün önde olduğunu söyledik ama FBÜ’ye maçı kazandıran sadece mental anlamda daha hazır durumda olması mıydı sorusunun cevabı ise; tabi ki hayır. Marko’nun yokluğunun GS’de önemli bazı noktaları ciddi şekilde aksattığını ve Domercant’ın beklenen çizgiden uzakta kalmasının da takımın hücumdaki akıcılığını azalttığını belirtmek gerek. Açıkçası daha iyi basketbol oynayan bir GS bekliyordum diyebilirim. Rakibinden daha iyi şekilde, neredeyse eksiksiz sezona hazırlanmış bir takımın üstelik geçen sezon ki kadronun birçoğunu korurken özellikle de savunmada temel şeyleri yaparken yaşadığı sıkıntı oldukça düşündürücü. Klasik Ergin Ataman takımı hüviyetinde bir oyuncunun ekseni etrafında şekillenen oyunun özellikle EL seviyesindeki maçlarda sık sık lastiği patlamış kamyon gibi yuvarlanacağını söylemek lazım. Mccaleb’in maçın başından sonuna dek Arroyo’yu çok iyi savunması,  Zoric ve Vidmar’ın pota altındaki kararlılığı ve Domercant’ın kötü performansı  olayın mental kısmı dışında GS’ye maçı kaybettiren en mühim unsurlar oldu.


Biraz da FBÜ’nün taktik anlamda neler yapmaya çalıştığına bakalım. Çok iyi savunma yaptı diyemesem de iyi savunma yapmaya gayret gösteren ve bire bir savunma kısmında inanılmaz işler çıkartan oyuncuların olduğu FBÜ maça bu sayede tutundu. Sorumluluk alması gereken anda Kenan’ın bile çıkıp çok rahat bir şekilde sorumluluk aldığı, herkesin taşın altına elini soktuğu bir maç oldu FBÜ adına. 3/18 gibi inanılmaz kötü bir üçlük yüzdesi ve Bo’nun hücumda yokları oynamasına rağmen Emir’in sorumluluk alması, Kleiza’nın en kritik yerde şutu kaldırıp göbeğine yollaması ve Zeljko’nun son çeyrekte çizdiği, anlattığı iki muazzam hücum seti kırılma anlarında FBÜ’nün maça tutunmasını ve sonunda da darbeyi indirmesini sağladı.

Özetle; rolleri netleşmemiş bir takım kendisinden çok daha hazır bir takıma karşı ciddi anlamda yürek koyarak maçı kazanmasını bildi. FBÜ’nün alacağı daha çok yol var, takımın gerçek ritmini Kasım ayından önce bulmasının zor olduğunu düşünsem de çok iyi sinyaller verdiğini belirtmek gerek. GS için ise; oldukça hazır bir takımın, bu denli düzensiz ve dış atışlara bağımlı oynaması hiç iyiye işaret değil. Arroyo’nun EL seviyesindeyken dümende çok yıpranacağı bir EL grubunun onları beklediğini ve geçen yıl Eurocup’tan erken elenmelerinin asla sürpriz olmadığını bu vesileyle hatırlatmış olalım.

Unutmadan dün akşam Melih’in babasından yemediği fırçayı Zeljko’dan yediğini belirterek, tebessüm ve umut dolu bir şekilde satırlarımızı sonlandıralım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder